Bugün, kentimizde ve ülkemizde, metal iş kolunda çalışan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçiler için bambaşka bir gün olacak.
Bugün, greve uyanan Birleşik Metal-İş üyesi işçiler, sınıf savaşında işverene karşı bir mevzi daha kazanmak için çıktıkları yolda ilk adımı atacak ve şalterleri indirip alanlara çıkacak.
Öncesinde bir değerlendirme yapan ve grev tarihini duyuran sendikanın Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, metal işkolunda toplu sözleşme düzenin işbirlikçi ve dayatmacı bir düzen olduğunu belirtiyor. MESS’in amacının da, işkolundaki diğer iki sendikanın Aralık ayı ortasında imzaladığı toplu sözleşmeyi kendilerine dayatmak olduğunu öne çıkarıyordu.
Haksız da değildi, çünkü tablo tam tamına böyleydi.
Çalışanların ücretleri, ortalamanın altında iken, ucuz işçilik sistemine daha fazla prim verilmemeliydi.
Düşünsenize, grup toplu iş sözleşmesi imzalanıyor ve işe giriş ücretleri asgari ücretin birkaç puan üzerinde belirleniyor. İşçi sirkülasyonunun yüksek olduğu işyerlerindeki işyeri ortalama ücretleri de hızla eriyor.
Bu ne demek ?
Bu yaklaşım, işverenlerin, bu yolla toplu sözleşme yükünden kurtulması anlamına geliyor.
Ucuz işçilik konusunda asla değişmeyen MESS anlayışı, sözleşmenin birinci yılı için işe giriş saat ücretini 5,80 TL olarak belirlemesinden de görülebilir. Temmuz ayında asgari ücret 5,66 TL olacak. Dolayısıyla Temmuz ayında işe giren ve sendikaya üye olan bir işçinin saat ücreti sendika aidat kesintisi nedeniyle asgari ücretin altına düşecek.
MESS’in ‘’İyi zam verdik’’ dediği rakamlar bunlar.
Bu dayatmalar kabul edilmediği için grev düğmesine basıldı ve bugün alanlara inilmeye başlanacak.
MESS’in ‘’3 yıllık sözleşme süresi’’ dayatmasının yanı sıra ücret zammı yöntemi ve miktarları üzerinden ‘’ucuz işçiliği kalıcılaştırma’’ operasyonu, işçi sınıfının ipini çekmek anlamına gelmektedir.
Sömürülen, insan yerine konulmayan işçi sınıfının bireyleri, bir kez daha ‘’bizim ve çocuklarımızın geleceğini karartmaya kimsenin gücü yetmeyecektir’’ diye yüksek sesle haykıracak.
Hem de, Temmuz 2014 verilerine göre, toplam sendikalı işçi sayısının 12 milyon 287 bin 238 kişiden 12 milyon 180 bin 945’e düştüğü bir dönemde.
Yani, sendikalı olan işçilerin yüzde 10’unun DİSK çatısı altında örgütlü olduğu ülkemizde.
Kalan yüzde 63’ün örgütlü olduğu Türk-İş bünyesindeki sendikalara ve Türk-İş üyesi işçilere, bu grev sürecinde çok önemli görevler düşüyor.
Sınıfsal kazanım için Birleşik Metal-İş üyelerinin grevine destek vermek onlar için onur meselesi olacaktır.
Bunu, konfederatif yapılarına, sendikalarının merkez yapılarına rağmen yapabilecek olurlarsa, tarihsel kazanım elde edilecektir. Aksi halde, sürece yine sermaye kazanımları damgasını vuracaktır…