Gezi’nin birinci yılını doldurduk.
Bunu anlatmak için hangi kelimeyi seçsem diye düşündüm.
Anıyoruz veya kutlamak ifadesi yerinde olur mu bilmem.
Her ikisi de yaşanmış bir olayın bitişini ima ediyor.
Oysa durum öyle değil.
Gezi, halen daha güncelliğini koruyor.
Oysa bir şeyler değişti.
En azından Ak Parti iktidarının hedefinde demokrasi ve özgürlükler olmadığı ortaya çıktı.
Biz öyle olduğunu biliyorduk.
Ancak kendini liberal ve muhafazakar “demokrat” olarak tanımlayan kesimin maskesi düşmüş oldu.
Çoğu insan en büyük tarihsel olayları bile günlük hayatın sıradanlığı içinde yaşıyor.
Bazı değişmez denilen çok önemli konuların değişmekte ve dönüşmekte olduğunu fark edemiyor.
Olup bitenlere dışarıdan bakmak gerekiyor.
İleride Türkiye’nin öyküsünü anlatırken Gezi’den önce ve Gezi’den sonra olarak tarihe not düşmek lazım.
Siz bakmayın öyle çok bağıranlara, etrafa tehdit yağdıranlara.
Gezi, yapılanlara bir itirazdı.
Nasıl Çanakkale’de karanlık limana gizlice atılmış 30 mayın tarihin akışını değiştirdiyse, bir yıl önce çevreyi ve ağaçları korumak için Gezi parkında toplanan birkaç yüz çevreci tarihin akışını değiştirdi.
Kendisini yenilmez, vazgeçilmez olarak kabul edenler öyle olmadığını anlamış oldu.
Artık hiçbir şey eskisi gibi toplumda kabul görmüyor.
İnsanlar itiraz haklarını ağır bedeller ödeyerek kullanıyor.
Eskisi gibi sokağı ve insanı yönetmek kolay değil.
Demokrasi ve özgürlükler dünyanın her yerinde bedel ödenerek elde ediliyor.
Köleler kölelikten kurtulmak için mücadele etti.
Yaşadığımız dünya bir günde özgürleşmedi.