Sevgili okurlar, geleceği belirlemek çok iddialı bir durum olduğu gibi, bir hesap, bir kitap işidir. Yani ekonomiyle üretimle, bilimle ve akılla ilgilidir. Mesela Çin’de %8 kalkınma hızı olduğu söylenir, biz Türkiye olarak yani 2015’e kadar olan bir süreyi uluslararası boyutta gelir ve gideri birbirini tutacak şekilde belirleyebilir miyiz? Günümüz toplumları böyle önemli şeyleri yapmaktalar ne yazık ki bizim gibi az gelişmiş ülkelerin baş belası bağımlılık, şiddet ve bilgisizlikten dolayı böyle önemli gelişmeleri yaşama geçiremiyoruz. Bu durum yeteneksizliğimizden değil bilgisizliğimizden kaynaklanmaktadır. Yaşamımızın her alanında insanlarımız birbirini seveceği yerde bazı düşünceler anlamında küçük ayrıntılardan dolayı birbirlerine yabancılaşmaktadır. Başta aile yapımız işsizlikten, fakirlikten dolayı maalesef dejenere olma durumu yaşamaktadır. İnsanlarımız arasında diyalog her gün biraz daha azalmakta ve gayri kanuni işler kendisine haklılık ortamı aramaktadır. Sanat diye, edebiyat diye algıladığımız şeyler kesinlikle toplumumuza bir yarar sağlamaktadır ama ne iyi ki sen söyledin diyenler varsa bunu biz de biliyoruz, o zaman neden bu yanlış gidişe neden müdahale etmiyorsunuz diyorum. Ben de öğrencilik yıllarında bol keseden atıp idealistlik yapanalar hayata atıldığı zaman yani Anyayı Konya’yı görünce biraz törpülenince şıp diye oturuyorlar. Hani ülkenin bağımsızlığını savunma idealistliğine n’oldu? İşsizliği, fukaralığı ortadan kaldırma kararlılığı nerde kaldı Dostayevski’nin dediği gibi her zaman iki kere iki dört etmiyor, bütün bunlar bir inanç işi. Mesela ülkemizin bağımsızlığını her şeyden üstün tutar, her yerde bu ulusal bilinci ülkenin aydınları halkı cesaretlendirerek yaparlar. Her zaman verdiğim örnek olacak ama ne yapayım bu konuya en güzel örnek budur. Türk toplumunu bugüne kadar Atatürk’ten başka kimse anlayamamıştır. Bilgi verip, cesaretlendirmemişlerdir. Bu toplumda Atatürk bir kurtuluş mücadelesi vermiş, dil devrimi, kılık-kıyafet devrimi yapmış, laiklik ilkesini bu ülkede uygulamaya koyulmuş. Şuna benziyor bu durum, önce öğretmen öğrencilerine öğretir sonra imtihan etmektedirler. Kusura bakmasınlar, hiç kimse bilmediği bir konu hakkında hiçbir şeye karar vermez, böyle bir şeyi istemek imkânsız olanı istemek gibi bir şey. Sevgili okuyucular, bir de halkın bilinçlendiğini düşünelim; böyle bir ülkede emek vermeden, para kazanmak isteyen egoist, insanlığa acı çektiren ve canından bezdiren paranoyaklar olmayacaktır. Bizlerin görevi bu tür konuları kamuoyuna taşımaktadır. Bütün bunları anlamak için halkın kalabalık olduğu bir yerde insanları incelediğimizde ne kadar gergin ve sıkıntılı olduğunu göreceğiz. Ayrıca ülkemizde suç işleme oranında neden yükselme olduğunu da anlayacağız. Öte yandan zengin ve mutlu sandığımız insanların evlerinin her yanını yüksek duvarlarla çevirip ve her köşesinde özel koruma koyduklarını anlamış olacağız. Şimdi uygar dediğimiz bu dünyada kendimizi nasıl hissedeceğiz? Sonuç olarak yine (1) kazancımızdan çok harcamaya çalışırsak, (2) ürettiğimizden çok tüketeceksek,(3) gelir ve giderlerimiz birbirini tutmayacaksa geleceği bu gidişle asla planlamayacağız. Böyle bir ortamda iyi evleri, arabaları ve bankada parası olanlarda yani işsizliğin ve fukaralığın olduğu, toplumsal iyimserliğin olmadığı yerde ne işe yarayacaktır. İnsanlar isterse bütün bu kötü gidişi İsveç, Norveç, Almanya kalkınmış ülkeler gibi iyimserliğe döndürebilir.