1924 doğumlu babamın, günümüz teknolojisine bir türlü aklı ermedi. İş makinaları, arabalar, uçaklar, trenler, gemiler için “Bunlar nasıl icat edildi?” dedi. Kafasında hep sorguladı durdu.
Kilometrelerce uzaktaki bir olayı ya da filmi evinde izleyebilmesine aklı bir türlü ermedi. Uzak şehirde yaşayan çocuklarının telefonda hem görüntüsünü hem de sesini duyması garibine gitti.
Sadece babam mı günün teknolojisini algılayamadı?
Köyde yaşlı kim varsa işte…
Atın, eşeğin, öküzün, devenin yük ya da taşıma aracı olarak kullanıldığı dönemde doğup büyüyenler için günün teknolojisini anlamak tabii çok zordu.
Annem televizyonda film izlerken; “Oğlum bu adamlar gerçekten ölüyor mu?” diye sorar; bende şaka olsun diye, “Gerçekten ölüyorlar anne!” derdim. Annem de, filimde ölen insanlar için gözyaşı döker, onlar için dualar okurdu.
Zeki Müren de bizi görecek mi?
Her teknolojik gelişmeye ve de teknolojik buluşa, “cavur icadı!” diyerek, teknoloji kullanmayı günah saymak, sonrada “Kuranda yazıyor bu icatlar!” diyerek durumu kurtarmaya çalışmak nasıl bir mantıktır, anlamak zor.
Günümüz dünyasında her şey hızla gelişiyor ve değişiyor. Her gelişme, değişme yeniyi eskitiyor.
Bu günün yenisi yarının eskisi oluyor...
Ve sonra…
Teknolojideki bu gelişim ve değişim gelecekte nasıl bir yaşımın olacağına dair ipuçları veriyor. Mesela; bugün tedavi edilemeyen birçok hastalığın gelecekte sıradan hastalıklar olacağı; ışınlanmanın, zaman tünelinin, uçan arabaların, uzaya gidiş gelişlerin, başka gezegenlere göçün sıradan olacağını gösteriyor.
Babamın; “ Şu koca binalara bak oğlum! Nasıl yapmışlar bu kadar büyük binaları!” diyerek hayıflandığı, günün teknolojisine adapte olamamış bir neslin ve bu neslin çocukları olarak bizlerin, hala teknolojiyi kavradığı söylenemez.
Anlaşılan odur ki; her teknolojik gelişmeye “Elin Cavuru nasıl icat etmiş bunu?” diyecek, eskiler gibi bizler de hep teknolojinin ve yeniklerinin uzağında kalacağız.