Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri: Ne acımız dindi ne de öfkemiz!

Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri 6 Şubat deprem felaketini yıldönümü nedeniyle Gebze Kent Meydanında depremlerinde yitirilen vatandaşları anmak için basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamaya, CHP, Dem, Emep, TİP, Sol Parti, TMMOB Eğitim Sen, İşçilerin Birliği Derneği, Sosyal İş Gebze, Emeklilerin Dayanışma Sendikası, Sodap, Pir Sultan Derneği, Kent politikaları Derneği katıldı.

MMO Gebze Temsilciliği Başkanı Tanfer Yeşiltepe’de konuşma yaptı.

Açıklamayı oku Eğitim Sen Kocaeli 2 Nolu Şube Başkanı Sinan Kaya okudu

Açıklama şöyle:

‘’İki yıl önce, 6 Şubat 2023’te hepimizin yüreğine kordan bir ateş düştü.

Gecenin zifiri karanlığında, saatler 04.17’yi gösterirken sadece Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Elâzığ ve Diyarbakır değil, hepimiz derin bir acıyla sarsıldık, yıkıldık.

2 yıldır yüreğimize saplanan onlarca kara saplı bıçakla yaşıyoruz.

Aradan iki yıl geçse de ne yasımız bitti. Ne acımız dindi ne de öfkemiz.

Öfkeliyiz. Çünkü 6 Şubat 2023’te doğal bir afetin göz göre göre büyük bir felakete dönüşmesine tanık olduk. On binlerce yurttaşımızın hayatına mal olan, kentlerimizi yerle bir eden bu felaket göz göre göre geldi.

Öfkeliyiz. Çünkü ülkeyi yönetenlerin akla, bilime, mantığa, uyarılara kulaklarını tıkamasını on binlerce yurttaş canları ile ödedi.

1999 Marmara depreminin ardından dönemin Cumhurbaşkanı “Altımız çürüktür, ama yine de bu altın üstünde yaşamaya mecburuz. Bu depremden çok şey öğrendik.” Demişti.

24 yıl sonra gerçekleşen 6 Şubat depremi ise üstümüzün, yani mevcut devlet organizasyonunun, altımızdan çok daha çürük olduğunu göstermiştir.

En son daha 2 hafta önce, 36'sı çocuk 78 yurttaşımızın hayatını kaybettiği Kartalkaya Grand Otel faciasında bir kez daha gördük. Bu ülkenin üzerine adım adım kâr ve rant hırsını baş tacı eden, insan hayatını yok sayan bir yönetim anlayışı çöreklenmiştir. Bu yönetim anlayışı insanı, doğayı, tarihsel ve kültürel değerlerimizi sermaye kesimlerinin çıkarlarına teslim eden bir anlayıştır.

Dolayısıyla iki yıl önce yaşadığımız yıkımın sebebi ne tek başına depremdir. Ne de binalardır.

Bu büyük yıkımda elbette ki kâr hırsıyla başı dönen, yaşadığı her karışı ranta çevirmeye çalışan müteahhitlerin payı büyük bir sorumluluğu vardır.

Ancak asıl sorumlu bu kar hırsını besleyenler, büyütenlerdir. İmar afları gibi garabetlere imza atarak suç işleyenlerdir.

Denetim yapmaktan, etkili yaptırımlar uygulamaktan, süreçleri kurallara uygun yürütmekten aciz bir hukuk sistemi inşa edenlerdir.

İNSAN HAYATINI YOK SAYAN BU SİSTEMİ HER GÜN YENİDEN ÜRETENLERDİR

Aradan yüz yıl da geçse yaşadığımız acıları, bu acıları bizlere reva görenleri unutmayacağız.

Depremin ilk iki günü boyunca ortalıkta görünmeyenleri de kendi sorumluluklarının üzerini örtmek için başlattıkları algı operasyonunu da unutmadık.

Yakınlarımızdan haber almak için çırpınırken devreye konulan bant daraltmalarını, internet kesintilerini unutmadık.

Depremin yaşandığı illerde daha 24 saat geçmeden OHAL ilan edenleri, çaresizlikle kıvranan, derdine derman arayan depremzedeleri “kimse kalkanları kaldırmayacağımızı zannetmesin” tehdidiyle susturmak isteyenleri unutmadık.

Yüzlerce gönüllümüzle deprem bölgesine gitmeye çalışırken önümüze konulan engelleri, sadece bizim değil, muhalefet partilerinin, Demokratik Kitle Örgütlerinin, Sivil Toplum Kuruluşlarının yardımlarının depremzedelere ulaştırılmasına engel olanları unutmadık.

Kızılay’ın çadır satmasından, yardımları zimmetine geçiren yetkililere kadar uzanan rezaletler zincirini unutmadık.

Evet, aradan 2 yıl geçti. Ama yaşanan yıkımın etkisi büyük ölçüde sürüyor.

Verilen sözler tutulmadığı için yaşanan sorunlar, acılar devam ediyor.

Mevcut iktidar bugüne kadar depremzedelerin sorunlarını çözmek adına bütçeden 2 Trilyon TL’ye yakın kaynak ayırdığını açıkladı. Buna ek olarak Milli Dayanışma adı altında bir paket çıkardı. Halktan alınan KDV, ÖTV. Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi vergiler fahiş oranda artırıldı.

Ama bu kaynakların nereye, kime gitti belli değil.

Aradan geçen iki yıla rağmen deprem bölgesinde hala tek bir çivinin çakılmadığı, molozların dahi kaldırılmadığı yerler var.

Binlerce insan hala çadırlarda yaşamaya devam ediyor.

Yüz binlercesi 21 metre karelik teneke konteynerlerde, konteyner kente dönüşmüş şehirlerde kaderin terk edilmiş durumda.

Barınma, sağlıklı beslenme ve eğitim sorunları başta olmak üzere, en temel ihtiyaçların karşılanmasında yaşanan sorunlar sürüyor.

2 Nisan 2023’de deprem bölgesini ziyaret eden Cumhurbaşkanı “Bir yıl içinde 319 bin konut yapıp depremzede vatandaşlarımıza teslim edeceğiz” demişti. Aradan iki yıl geçti. Şimdi de kalkmış “201 bin 431 bağımsız birimi hak sahiplerine teslim etmenin bahtiyarlığını yaşadık" diyerek depremzedelerle dalga geçiyor.

İşsizlik, kayıt dışı çalışma, sömürü diz boyu.

Buna rağmen en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelen, yerinde dönüşüm için başvuran depremzedeye hibe adı altında 750 Bin TL kredi vermeyi teklif ediyorlar.

Rezerv yapı alanları ile adeta oynuyorlar. Rezerv alanı ilan edilen bölgeler ertesi gün değiştiriliyor, kaldırılıyor.

Kısacası aradan geçen iki yıla rağmen;

Milyonlarca depremzede hala başını sokacak bir çatı istiyor.

Temiz su, sağlıklı beslenme, nitelikli bir eğitim istiyor.

Yoksulluk ve çaresizlik kıskacındaki milyonlar “zorunlu kamulaştırma” adı altında topraklarına çökülmesine itiraz ediyor.

Tarım arazilerine, yüzlerce yıllık zeytinliklere binalar dikmek isteyenlere karşı mücadele ediyor. Devletin en azından depremden etkilenen evlerinin yapı denetim masraflarını karşılamasını bekliyor.

Yani aradan geçen iki yıla rağmen, milyonlar anayasasında sosyal hukuk devleti yazan bir ülkenin yurttaşları olarak en temel haklarını istiyor.

Son söz olarak buradan depremzedeler başta olmak üzere tüm halkımıza sesleniyoruz.

Depremlerin, sellerin, doğa olaylarının binlercemizi yaşamdan koparan birer felakete dönüştürüldüğü, bizim payımıza her seferinde acıların, yıkımların düştüğü, ekmeğimizin her geçen gün küçüldüğü, haklarımızın, özgürlüklerimizin ortadan kaldırıldığı bu bozuk düzende sağlam çark olmaz.

İnsana, emeğe, doğaya düşman bu bozuk düzene, bu köhne sisteme karşı emek ve demokrasi mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımızı bir kez daha sevgiyle, saygıyla anıyoruz.

Depremzede kardeşlerimizle 6 Şubat depreminin ilk gününden itibaren başlattığımız dayanışmamızı büyütmeye, acılarımızı paylaşmaya, yaralarımızı hep birlikte sarmaya devam edeceğiz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI'NA ÇAĞRI YAPIYORUZ.!

KOCAELİ İlindeki 977 okuldan hangi 10 tanesi olası bir depremde (küçük ve ortak büyüklükte bile) göçme durumuyla karşı karşıya. İlçelerimizdeki hangi 98 okul binası depremde ağır hasar görecek ve orta hasar alacak 238 okul binası hangisi. Buradan, Gebze Kent Meydanı’ndan Kocaeli halkına sesleniyoruz. İlimizde toplam 346 okul binasının depremde akıbeti ne yazık ki kötü. Eğitimsen olarak bu dönemde göreve geldiğimiz günden beri, Emek ve Demokrasi bileşenleri ile bu alandan, milli eğitim ilçe müdürlükleri önünden, gazetelere yazdığımız yazılarla hep sorduk. Ancak sesimizi duyan olmadı. Okullar depreme dayanıklı mı dedik, önümüze bir rapor bile koymadılar ve “devlet sırrı” diyerek, sakladılar. Sırlarını şimdi tüm Gebzeli kent emekçileriyle paylaşıyoruz. Sırları: bizlerim ve canlarımızın ölüm fermanı! Çocuklarımız ve biz eğitim emekçileri olası bir Marmara Denizi depreminde o okul binalarında olduğumuzda en az 180 bin öğrencimiz ve kamu emekçisi enkaz altında can pazarı verecek. Peki, can güvenliğimiz kime emanet? Bu MEB Bakanına mı? Görmezden gelen, Vali, kaymakam ve ilçe milli eğitim müdürlerini mi? Eğer bugün bu okul binaları en azından güçlendirilmez veya baştan inşa edilmez ise öleceğiz. Kamudan tasarruf yapanlar, kendi saraylarından halkın ölüm fermanını imzalayanlar olacaktır.’’

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

GÜNCEL Haberleri