Her kriz sonrası binlerce gazeteci işten el çektirilir. Bu yüzden 10 Ocak günü çalışan değil işsiz ve tutuklu gazeteciler günü olarak hatırlamak ve not düşmek herhalde yanlış olmaz.10 Ocak 1961 günü Türkiye için basın tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Demokrat parti iktidarını askeri bir darbeyle deviren 27 Mayıs Milli Birlik Komitesi gazetecilere önemli haklar sağladı. Bunun üzerine 9 gazete patronu 212 sayılı basın yasasına karşı çıkarak üç günlük gazete çıkarmamak suretiyle tepki gösterdi. Bunun üzerine İstanbul Gazeteciler Sendikası ,toplumu habersiz bırakmamak için “Basın” isimli bir gazete çıkardı. Gazeteciler Sendikası öncülüğünde 10 Ocak 1961 tarihinde Babıali den İstanbul Valiliğine kadar yürüyüş yaptı.
“Basın” gazetesi günlük tirajını yüz bini geçince gazete sahipleri yasayı kabul etmek zorunda kaldı.
Bazı okurlar şöyle diyebilir . Sende bir gazete sahibi değil misin ! Elbette bende gazete sahibiyim. Ancak benim gazete sahipliğim patronluk düzeyinde hiç olmadı. Hiçbir zaman kendimi gazetede patronu olarak görmedim. Bu yüzden basın özgürlüğünün önünde en büyük engellerden bir tanesi gazete patronları olduğu kanaatindeyim. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününün kısa ve öz hikayesi böyle. O tarihten itibaren 10 Ocak günü “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanmaya başladı. 12 Mart 12 Eylül 1980 darbeleri sonrası gazeteciler baskılara maruz kaldı. Daha sonra 2001 krizi sonucu 5000 yakın gazeteci işsiz kaldı. Akp iktidarı ile başlayan süreçte yeni bir dönem açıldı. Bu sürecin adı çok seslilikten tek sesliliğe doğru evrildi. Türkiye tutuklu gazeteci sayısında dünya birincisi oldu. Halen 147 gazeteci cezaevinde bulunuyor. O nedenle 10 Ocak Gazeteciler Günü Tutuklu Gazetecilik Günü olarak giriliyor. Bu durum son derece doğal karşılanıyor. Önce düşünce ve ifade özgürlüğü konusunu konuşmalıyız. Onca gazetecinin tutuklu ve işsiz olduğu günün ismi yeniden değerlendirilmeli. Bu şartlar altında Gazetecilik Gününü kutlamak çok anlamlı değil. Bir başka önemli konu gazeteci haber peşinde koşan vicdanlı insandır. Muhalif seslere kulaklarını tıkayan onların sesine yer vermeyen gazetecilik ancak bülten gazeteciliğidir. En büyük tehlike gazetelerin ve gazetecilerin kendi kendine uygulamış olduğu oto sansürdür. Bu tehlikeli gidiş gazeteciliğin gelebileceği en son noktadır.