On beş yıldır gazeteden insanlara sesimin ulaşacağı kadar seslendim baskı dedim. Zülüm , sömürü dedim. Aşk dedim bu konu da yazdım çizdim bununla da kalmadım dilimin döndüğünce fukaralıktan çıkışın yolunu gösterdim. Fukaralık ayıp değil insanı onursuz yapmaz , insanlıktan çıkarmaz kötü olan fukaralığı bir kader olarak bilip ona teslim olmaktır. Çünkü kimi insanın bildiği gibi yoksulluk kader değildir.
Böyle olduğunu bilmek bilgisizliktir. Çünkü yoksulluk. Adaletsizlik üstüne bina edilmiş devletler tarafından halklara uygulanan bir çeşit devlet terbiyesidir. Ben yoksulluğu çok iyi tanırım onunla on iki yaşımda tanıştım tanıştığım gün bir yılan gibi sarıldı belime. Bir daha da yalnız bırakmadı yani ben yılanla çelik çomak oynamış biriyim okuldan bu yüzden kovuldum onun yüzünden insanlıktan nasibini almamış haydutlar tarafından aşağılandım hor görüldüm bazılarının kader olarak bildiği bu yoksulluk yüzünden verem oldum onun yüzünden bağırsaklarımı kestirdim onun yüzünden delirdim.
Nereye gittiysem oraya geldi ne iş yaptıysam işimi bozdu sonra bir gün onunla tek başıma mücadele edemeyeceğimi anladım ve benim gibi olanları aradım buldum ve o insanlarla ona karşı mücadele vermeye başladım. Bu dostlarımdan biri bir gün bir kitap verdi yazarı ünlü halk ozanı Aşık ihsanı kitabın ismi Vur ağanın başına ozan bu eserinde Türkiye’de toprak ağalarının köylüleri nasıl gericileştirdiklerini nasıl bedava çalıştırdıklarını ve nasıl birbirleriyle çatıştıklarını anlatıyordu. Bu kitaptan sonra da devamlı okudum çünkü ozan okumayan insan örgütlenemez, kendini tanıyamaz, kendisini ezenlere karşı mücadele veremez diyordu.
Yoksulluktan kurtulmanın yolu okumaktan geçmektedir. Sadece okumadım bu konuya özgü filimler, tiyatro oyunları izledim Mahsuni şerir, Aşık ihsanı, Pir sultan abdal gibi ozanların türkülerini dinledim Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Mehmet Akif gibi şairlerin şiirlerini okudum o günlerde okuduğum bir kitapta Maksim Gorki’nin benim edebiyatım isimli kitabıdır. Bu kitabın bir yerinde şöyle güzel bir diyalog vardır yazar okuma yazması olmayan orta yaşlı bir köylüye okuma yazma öğretir bir gün bu adamla sohbet ederken Gorki halkın duyarsızlığından şikâyet eder adam takma kafana. Hayatta her şey olur bu laf yazarın çok hoşuna gider ve şöyle düşünür. Madem ki hayatta her şey oluyor benim istediklerimde olur gorki’nin istediği Demokrasidir, Hürriyettir ve Devrimdir ve bu devrim Rusya’da 1917’de olur. Çok sevinir demem o ki insanlar yeter ki güzel şeyler istesinler ve istediklerine inansınlar. Arkasından samimiyetle, inançla gitsinler ama önce okusunlar.
Fukaralıktan başladık nerelere geldik söz sözü açınca böyle oluyor söylediğim gibi fukaralıktan utanmayalım bilinçli olan insanlar utanmazlar fukaralığı ortadan kaldırmak için mücadele verirler. Utanacak birileri varsa onlar fukaralar değil çeşitli hilelerle fukaralığı yaratanlardır. Bir de fukaralığı kader olarak algılayanlar var asıl iyi olmayacak yara bu yaradır bu yaranın ilacıdır yoktur bu insanlara bilime inanmalarını salık veririm kitap okusunlar bilgisizliğin panzehri kitaplardır kitaplar özgürleştirir insanları birbiriyle tanıştırırlar sakinleştirirler çoğu kitaplar psikiyatrılar, psikanalizler gibidirler tedavi ederler iyileştirirler tanıdıklarımın çoğunu kitaplar sayesinde tanıdım bütün insani ilişkilerimi minvalde geliştirdim aynı kitabı okuyan kişiler birbirlerini tanımasalar bile birbirlerinin hissettiklerini hissederler özelliklede Dostoyevski’nin kitaplarını okuyanlar farklı uluslardan dillerden dillerden olsalar bile çünkü Dostoyevski’nin dili çok istisna bir dildir. ( yer altı edebi yatı dilidir) dil dedim aklıma geldi dili önemsemeyenler aklına her geleni söyleyenler böyle şeyler söyleyip dili basite almayın aklına geleni ulu orta söyleyenler akıllarına hiç gelmeyecek şeyleri durmak zorunda kalırlar dil uzatılan şeye el uzatılmaz. Dil ağrı yan dişe gider ve kemiği yoktur ne yana çekersen o yana gider.