Siyonist İsrail devletini, kuruluşunun 73. yılını kan dökerek ve Filistin halkına acımasızca saldırarak kutluyor. Filistin halkının Nakba, yani büyük felaket dedikleri kuruluş yıldönümünde genç kuşak Filistinli gençler de yine ortaya müthiş bir direngenlik koyarak cevap veriyor.
Filistin hakkında, Filistin halkının davası hakkında büyük sözler söylemek çok kolay değil mi? Erdoğan ve onun gibi İslamcı otoriter liderler önce yıllarca Filistin davasının güya savunucuları oldular. Mısır’daki Müslüman Kardeşler, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından iktidara geldiklerinde ilk iş olarak sınırları kapatıp abluka altındaki halkın her türlü ihtiyacını temin ettiği tünellere lağım suyu bastılar. Onlara darbe yapan Sisi de Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Bahreyn ile birlikte İsrail’e “normalleşme” yoluna girip Siyonist devletin meşruiyetini kabul ettiler. Kadim Kudüs, Trump yönetimi altında İsrail’in başkenti ilan edildi. Yıllarca kendilerini kutsal Kudüs’ün savunucuları ilan eden kağıttan kaplanlar fos çıktı.
Müslüman halkların ezilmesi, sömürülmesi, savaşlarda katledilmesi İslamcı liderlerin her zaman kullandığı bir perde olmuştur. Emperyalizmle uyumlu şekilde petro-dolarları akıtırlar, ABD emperyalizminin eteklerine yapışırlar, karunlaşırlar, zenginleşirler… Olan gariban halklara olur.
Erdoğan’ın öyküsü de aynı. Daha bir kapanmayı, aşılamayı doğru düzgün yapamayan; halka beş kuruş desteği çok gören zihniyet Müslüman halklara “hamilik” taslıyor. Anadolu Ajansı eliyle manipülasyon yapılarak “neredesin Erdoğan” protestosu yapan Filistinliler “Erdoğan tezahüratı yapan Filistinliler” gibi gösteriliyor. Mavi Marmara davasında kurbanları yüzüstü bırakıp tazminat parasına çöken Erdoğan’ın aynı zamanda Filistin halkının hakkı olan petrol kaynaklarına el koyan İsrail’le birlikte dünyaya pazarlayanın Türkiye olduğunu Filistin halkından gizleyemediler tabii. Ya da İsrail’in pilotları Konya’da eğitim almamış gibi yapamadılar.
Siyasal İslamcılar aslında gerçek yüzlerini göstermiş oldular: ceplerini doldurdular. Otoriterlik ve baskı ile yönetilen Ortadoğu halkları da savaşlara kurban edildi. Etnik gerilimlere, mezhepçiliğe dayanarak ayakta duran bu anlayış sadece kendisini değil Siyonizmi de besliyor. Bütün bu aşırı sağcı otoriter liderler birbirlerinden destek alıyor. Birbirinin zıttı/karşıtı olduğu iddiasıyla her birisi kendi ülkesinde maval okuyor. Oysa Filistin davası, emperyalizme karşı uluslararası devrimci mücadelenin; eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sembolüydü. Denizler, FHKC’lilerle omuz omuza mücadele vermişti. O yolda şehit düşen genç devrimcilerin mezarları halen Filistin’de. O yıllarda ise İslamcılar Amerikan 6. Filo’sunu Kıble yapmış namaz kılıyorlardı.
2000’lerin yılların başında Ilımlı İslam, ABD emperyalizmin bölgesel ortaklık kurmak konusundaki ideolojik, politik, askeri, ekonomik partneriydi. Çok geçmeden yukarıda bahsettiğimiz süreçlerle İslamcılar tüm itibarlarını kaybettiler, moral motivasyon üstünlükleri yok oldu. İran devleti tam bir cellat devlet, kendi halkının birkaç yılda bir gerçekleştirdiği ayaklanmaları kanla bastırarak rejimini koruyor. Cihatçı, selefi İslamcılar de insanlığın en karanlık katliamlarını Suriye savaşı boyunca gerçekleştirerek maharetlerini sergilediler.
Erdoğan dahil “Ilımlı” İslamcı liderler bu işin doğasında “ılımlılığın” olamayacağını deneyimledi. Derin sınıfsal çelişkilerle yoğrulmuş Ortadoğu coğrafyasında hiçbir muktedir huzur içinde yatamaz. O çelişkiler mutlaka bir başka mücadele dinamiğini doğur. Bu yüzden bir şeyi hiç elden bırakmazlar: Eğer toplumları kutuplaştırma ve düşmanlaştırmak üzerine siyaset yapmaya başlamışsanız bunun sonu yoktur. Daima ve daima yeni gerginlikler ve düşmanlıklar yaratmak zorundasınız ki koltuğunuz hep sıcak kalsın. Tıpkı Netanyahu gibi. O da Ortadoğu’ya emperyalizmin bıçağı olarak saplanan Siyonist İsrail devletinin daha fazla savaşla ayakta kalabilir. Bu son büyük saldırılar hem Netanyahu’nun iktidarı kaybetmemek için can simidi hem de İsrail devletinin tarihsel olarak ilerlemesi ancak bu şekilde mümkün. İsrail bir savaş devletidir, savaşsız yapamaz.
Tüm bu ideolojik olarak zehirli ortamda milyonlarca Ortadoğu genci geleceksiz, kadın zincirlere vurulmuş, emekçi yoksul bırakılır. İşte emperyalizmin en büyük başarısı budur. Tüm mücadele enerjisi bu etnik/mezhepsel gerilimlere akıtılsın ki halklar birleşmesin; nefret, halklar arasına kan deryaları döksün. Kin ve nefret ile ayrıştırılmış halklar daha kolay sömürülür: hepsinin ezberi aynı kitaptan! Onlar elbette meseleyi emperyalizmin döktüğü kan olarak göstermeyecek: Diyecekler ki bu iş Yahudilerle Müslümanların kavgasıdır… Dünya medyası, Türkiye medyası hep aynı yalanı tekrarlıyor.
İşte Filistin bu yüzden bugün bu kadar yalnız! Ortadoğu’nun gerici, otoriter diktatörleri Filistin davasını satalı çok oldu! Müzakere masalarında ise Filistin halkı daha önce kendi liderleri tarafından çoktan satılmıştı! Bu zamana kadar onların tek gerçek dostları vardı: sosyalistler, devrimciler!
Ortadoğu halklarının; yoksul ve gariban tüm halklarının bu asalak takımından kurtulmasının yolu tüm etnik/mezhepçi gerilimleri silkinip atmasından ve emekçilerin bölge çapında birliğini kurmasından geçiyor. Ortadoğu’nun yoksul ve acı çeken halklarının emperyalizmin güçlerini yenmesi başka türlü mümkün değil.