Sezon başından bu yana ligin en istikrarlı iki takımı olan Fenerbahçe ve Başakşehir Kadıköy’de karşı karşıya geldi. Bu ilk bölümde her iki takım ve teknik direktöre bu seyir zevki yüksek maç için teşekkürü bir borç bilirim. Asla maçtan kopmayan ve çirkinleştirmeyen, aksine hücumu düşünerek pozisyon kovalayan iki takım seyrettik. Maçın sonucunu ise fiziksel güç belirledi diyebiliriz. Ligimizde görmekte zorlandığımız kalitede olan bu maça da yazı yazmak benim için bir zevk meselesidir.
Fenerbahçe bu sezon 20. maçını oynadı. Dile kolay ama ilk maçına 20 Temmuz’da çıkan bir takım için yaklaşık 12 haftada 20 maç demek neredeyse 3-4 günde bir maç oynamak anlamına geliyor. Bu yoğun tempo içinde, özellikle 2. yarıda çıkılan oyun gücünü gördüğümüzde bir farklılık olduğu net şekilde göze çarpıyor. Genel Türk takımları sezona yavaş başlayıp sonrasında açılırken Fenerbahçe’nin sezon başından bu yana yükselen grafiğinde en önemli pay sahibinin şüphesiz Jorge Jesus olduğu açık. Bu maç da Fenerbahçe için turnusol niteliğinde bir maçtı. Başakşehir’in oyunu gereği Fenerbahçe normalde güçlü olan ön alan presini ya daha da güçlü yapıp hataya zorlamaya çalışacaktı ya da 3. bölgede presi azaltıp 2. bölgeden karşılayarak savunma zaafiyetini minimuma indirecekti. Burada karar belli ki birinci seçenekten yana kullanıldı ve buna Başakşehir’in de güçlü pas oyunu eklenince harika bir maç ortaya çıktı.
Bir teknik direktörün bana göre takımının maça başlangıç taktikleri kadar maç içindeki hamleleri de kalitesini ortaya koyan bir durumdur. Maçın 60-65. dakikalarından sonra oyundan düşen birkaç Başakşehir’li oyuncunun olması fiziksel olarak Fenerbahçe’nin fark yaratmaya başlamasını getirdi. Bu noktada Jorge Jesus hücumdaki 3 oyuncusunu birden değiştirdi ve oyunu iyice rakip sahaya yığdı. Başakşehir gibi takım savunması kuvvetli bir takıma en problem yaratacak tarzda oyuncu tipi de seri driblingci bir oyuncu yani Emre Mor’un da oyuna girmesi maçı bir anda tek taraflı bir oyuna döndürdü. Maçta sadece 21 dakika görev alan Emre Mor’un takımının en fazla dribling yapan 3. oyuncusu olması ve bu dakikaların Fenerbahçe’nin maçta en fazla şut çektiği dakikalara denk gelmesi elbette tesadüf değildi. Rossi’nin 84’de attığı bu maça yakışır güzellikteki gol de Fenerbahçe’ye liderliği getirdi.
Başakşehir’in bu maça başlarken en önemli eksiği Ndayishimiye’ydi. Ndayishimiye’nin yokluğunda stoperde Mahmut Tekdemir’in görev alması stoper anlamında bir güç kaybı olduğu gibi orta sahada da Başakşehir’in kan kaybetmesine neden oldu. Berkay-BigliaMahmut üçlüsünden oluşan orta saha direnci ve hücum katkısını oraya Mahmut’un yokluğunda yazılan Deniz Türüç veremedi. Benim futbolda en önemli gördüğüm konulardan biri oyunculardan bağımsız takımın oyun tarzını yaratmasıdır. Başakşehir de eksikler olmasına rağmen oyununu değiştirmeyerek güçlü pas oyunu ve takım savunmasını bize gösterdi. Başakşehir Avrupa’da henüz gol yemedi, ligimizde ise bugün 4. golünü yedi. Yani Başakşehir hem gol yemeyen hem de kritik kaliteli ayaklarıyla maçı bir şekilde kazanabilen futbol tabiriyle “pis” bir takım. İşte tam da bu durum Fenerbahçe’nin galibiyetini daha da anlamlı kılıyor. Beşiktaş Başakşehir’e yenildi, bu oyunla muhtemelen Galatasaray da maksimum beraberlik alır gibi duruyor. Bu nedenle Fenerbahçe’nin bugün çok önemli bir eşiği atladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.