Kocaeli, bilindiği üzere bir emekçi kentidir. Emek yoğunluklu nüfusuyla yaşamak üzerine 50 yılı geride bırakan bu kentte, emekçilerin gerçek kimliğinin oluşmasına, örgütlü biçimde bulunmalarına ve insanca yaşam olanakları sağlayacak olan ekonomik-demokratik halklara kavuşmalarına her koşulda rezerv konulmuştur.
Bu rezervi koyan işveren ve devlet, sürekli işbirliği halinde ötekileştirme yolunu seçmiş ve bunun sonucu olarak da, kentlilik kültürü emekçileri kapsayamamıştır. Emekçiler, örgütlü ya da örgütsüz hep ötekileştirmenin getirdiği ağırlığın altında ezilmemek için mücadele etmiştir.
O yüzden, emekçi kentinde hem sermayenin hem de devlet bürokrasisinin halka karşı işlediği suçlar bir türlü bitirilemez.
Şimdilerde, işverenlerin emekçilere karşı işlediği suçlar biraz daha öne çıkıyor. Özellikle de metal iş kolunda. Bu iş kolundaki etkili sendikalardan biri olan Türk-İş’e bağlı Türk Metal sözleşme imzaladı. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ise ayın 29’undan itibaren kademeli olarak grev kararlarını uygulamaya başlayacak. Birleşik Metal-İş, 50’ye yakın işyerinde örgütlü ve 15 bin civarında üyesi var. Söz konusu grevin başlaması halinde, Kocaeli’nde de 18 işyerinde işveren-işçi gerginliği yaşanacak ve belki iş barışı kalıcı biçimde bozulacak.
Bunun sorumlusu, elbette ki işçiler olamaz. Emekçi kentindeki suçlar kapsamında suç işleyen taraf, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran işverenlerdir. Çünkü, onlar yıllardır süregelen sömürü çarkına zeval gelmesin diye her türlü kazanılmış hakkın masada geriletmek için akıl almaz senaryolar uyguluyor.
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Gebze’deki Sarkuysan ve Kroman işçileriyle gerçekleştirdiği buluşmada, grev kararı nedeniyle baskıların arttığına değinmişti. Türk Metal ile sözleşme imzalayan MESS’in, Koç Grubu dışındaki sanayi kuruşlarına dayatmalarda bulunduğunu, bu şirketlerin de, işçilere baskı uyguladığını söyleyen Serdaroğlu, “Kapsam dışı çalışanları da grev oylamasına sokuyorlar’’ diyerek bir hileye işaret ediyordu.
Bir emekçi kentinde, daha ne kadar büyük suç işlenebilir ki ?
Bu suçları işleyenler, cezasını çekmeyecek mi ?
Cezasını çekmek yerine, ellerini kollarını sallayarak aynı suçları işlemeye devam mı edecekler ?
Yoksa, bütün bu suçlar ve suçlular, hırsızların yargı kararı olmaksızın, katillerin de yargı önünde (neredeyse cezasız bırakılıp) aklanmaları girişimlerinin toplumsal bir yaygınlaşması olarak kanıksanacak mı ?