Kesintisiz bir süreçtir bu. Emekten yana olanlar, geleceği daha da güzelleştirmek için mücadeleden asla vazgeçemez. Çünkü, düzeni ve üretim ilişkilerini elinde tutan sermaye, bunu sürdürmek için her yola başvurur.
İş cinayetleri, işsizleştirme ve daha bir çok yöntem…
İzmir Çiğli’deki Kent Ekmek Fabrikası’nda çalışan işçiler de, yukarıda ifade etmeye çalıştığım sürecin doğal sonucu olarak, ekonomik koşullarının iyileştirilmesi istemiyle greve çıktı.
İşçilerin üyesi olduğu Tekgıda-İş Sendikası ile işveren konumundaki İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında süren toplusözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 65 işçi üretimi durdurdu.
Tekgıda-İş Sendikası ücretlere yüzde 24 zam isteyince anlaşma sağlanamıyor. Çünkü, işveren ancak yüzde 8 zam verebileceğini ifade ediyor.
Günde 60 bin ekmek üreten ve ekmekleri 54 satış noktasında 65 kuruştan halka ulaştıran bu yapı, aslında emeğin mücadelesinin yanında görünüyor. Ama, işin özünde işveren kimliğine sahip ve ‘’kazanmadığım parayı veremem’’ diyerek hareket edince, işçilere de greve çıkmak düşüyor.
Emeğin mücadelesi, her zaman yaşayarak sürdürülemiyor. Bu mücadelede kazanımlar elde etmek için binlerce kişi o işyerlerinde yaşamını yitiriyor. Yani, ‘’iş cinayeti’’ kurbanı oluyor.
Kılpayı kurban olmaktan kurtulanlar da var. Tıpkı, Bolu'nun Mengen İlçesi'ne bağlı Gökçesu Beldesi'nde özel bir maden ocağında kömür tozu patlaması sonucu yaralanan 4 maden işçisi gibi.
Onlar şanslı mı, değil mi henüz karar veremedim. Ama, genel çalışma koşulları kapsamında kaçınılmaz bir iş cinayetinin potansiyel ölü işçileri oldukları kesin.
Düşünün bir kere,
Gece vardiyasında çalışıyorsunuz ve madende kömür tozu patlaması yaşanıyor. Ardından maden içerisinde yangın çıkıyor.
Ne yaparsınız ?
Elbette öncelikli olarak patlamanın yaşandığı ve yangının çıktığı bölgedeki arkadaşlarınıza ulaşmaya çalışırsınız. Bir grup maden işçisi de bunu yapıyor. Ve, orada bulunup da vücutlarında yanıklar oluşan, yaralanan işçileri dışarı çıkartıp hastanelere gönderiyor.
Onlar, henüz bir iş cinayeti kurbanı olmadılar belki ama çalışma yaşamındaki işveren duyarsızlığı dolayısıyla belki de bundan böyle ‘’yaşayan ölü’’ olacaklar. O kritik eşikten yaralı kurtulmak, belki de yaşamları boyunca tedavisi mümkün olmayan yarayla yaşamak zorunda kalacaklar.
Emeğin mücadelesinin böyle bir sürekliliği de var.
Bu mücadelede, Kahramanmaraş’ta kanalizasyon borusu döşeme çalışmasında toprak altında kalan işçinin yaşadığı gibi daha değişik süreçler de var tabi ki, …
Arkadaşıyla birlikte sokağa kazılan çukurda kanalizasyon borusu döşeyen işçi ayağı kayıp düşünce toprak altında kaldı. Yardımcı olmak için kepçeyle harekete geçen iş makinesi operatörleri, arkadaşlarının üzerine yığılan toprağı kaldırmaya çalışırken, o işçinin makus talihi bir kez daha kendini gösterdi ve toprak altındaki işçi başının bir bölümünün kopması sonucu yaşamını yitirdi.
Veeeee, 4 yıldır göçük altından çıkartılmayı bekleyen ölü işçiler…
Maraş Afşin-Elbistan B Termik Santralı için kömür üretilen Çöllolar Kömür Sahası’nda dört yıl önce meydana gelen göçükte yaşamını yitiren 11 işçiden 9’unun cenazesine halen ulaşılabilmiş değil.
Bu olay sonrasında başlayan yargı sürecinin nasıl işlediğini hiç merak etmedim, çünkü bilinen gerçeklerin beni ve sizleri bir kez daha üzmesini istemedim.
Ama, o insanların ailelerinin yaşadığını anlamak gibi bir görevimiz olduğunu düşündüğüm için konuyu anımsatmak istedim.
Sahayı işleten Ciner Holding’e bağlı Park Teknik A.Ş. firmasının her türlü teklifini reddederek şikâyetlerini geri almayan iki aile var. B ailelerden biri, cenazesi halen toprak altında olan Muhsin Koşan adlı işçinin ailesi.
O aile, “Eğer bu davada adalet tecelli etseydi Somalar, Karamanlar yaşanmazdı” diyor. İşte, duyduğum en doğru tespitlerden biri.
Eğer bu davada adalet tecelli etseydi, suçlular hak ettikleri cezayı alsaydı Somalar, Karamanlar ve asansör faciaları yaşanmazdı.
Sorumlular cezasız kaldığı için katliamlar sürüyor.
Emeğin mücadelesi, iktidar olma süreciyle birlikte bu duyarsızlığın ve cinayetlerin hesabını soracak gücü de biriktiriyor.
Haberiniz ola…