İnsanlar nesiller boyu hayatı anlamaya ve anlatmaya çalıştı. Yazıtlar, kitabeler, duvar resimleri, masallar, türküler bunun içindi. Ve bunun içindi şiirler. Bunun içindi sevgiye, sevgisizliğe, mutluluğa, acıya, sevdaya ya da kavgaya adanmış mısralar. Az buz değildi yazılanlar. Şairler de hayatı şiirlerle yorumladılar. Hatta kimileri yorumlamakla yetinmeyip değiştirmeye de çalıştılar.
Hayatı şiirlerle yorumlayanlardan biri de oydu... Yaşam içinde aklına ve kalbine takılanları, mutluluklarını, hüzünlerini, dertlerini, sevinçlerini kâğıda dökenlerden biri… Bizden biriydi. Bu kentten. Bu varoştan. Bu yaşanmışlıktan biri...
Uzun yıllar kentimiz de gazetecilik yaptı Ayşe Altan. Fakat haberlerin iticiliğinden ve sevimsizliğinden olsa gerek kendini şiire verdi. Şiir yazarak çıktı karanlıktan. Şiir yazarak vardı aydınlığa. Şiir yazdıkça mutlu oluyor, şiir yazdıkça kendini dinlenmiş hissediyordu.
Üretmeyi çok seviyor, kalemi eline aldığı günden bu yana hep yazmaya çalışıyordu. Yazmak onun için kimi zaman fırtınalı, kimi zaman dingin bir denizdi. Ve şiiri ‘’yüreğini teslim ettiği, kapısı kırılmış bir anahtara’’ benzetirdi.
‘’Sokak Kitapları Yayınları’’ tarafından ‘’Eksik Şiir’’ adlı yeni şiir kitabı yayınlandığında çok sevinçliydi. Dumanı üzerinde tüten bu tazecik kitabı koşar ardım bana getirdiğinde gözlerindeki ışıltı geceyi aydınlatıyordu. Ve kitabını ‘’umutsuz bir umudun ardına düşenleri, emanet mutluluklarda ‘’eksik’’ bırakanlara…’’ armağan ediyordu.
Hep yarım kalmışlık damlıyordu ‘’Eksik Şiir’den gözlerimize. Şair kalbinde taşıdığı aşkı tanımlıyordu. İnsanlığın sevilmeye olan özlemini dile getiriyor, kavuşamamanın yakıcılığını hissettiriyor ve mutluluğa olan hasreti anlatıyordu.
Heyecanla, kitabının ilk imza gününe dostlarını çağırmış, yaşam içinde temas kurduğu herkese davet göndermiş, benim gibi gelemeyecek olanlara ise sitem etmişti. Oysa bu düğün evine benzeyen imza gününün aslında bir veda töreni olduğunu nereden nasıl bile bilirdik ki!
Bir arkadaş aramasına karşılık sevinçle açılan telefon suskunlukla bitti. Ayşe hayatına son vermiş ve geriye koca bir ‘’neden?’’ sorusu bırakarak aramızdan sessizce geçip gitmişti.
Ayşe’nin şiir kitabı yayınlandığında birkaç yerel gazete dışında kimse duyurmadı. Ama yaşama veda ettiğinde neredeyse bütün yerel ve ulusal gazeteler magazinsel bir edayla ‘’bir kadın şairin intihar ettiğini’’ yazdı. Kadındı. Şairdi. Ve intihar etmişti. Ayşe'de yaşarken değil, öldüğü zaman duyulan şairler arasında yerini alırken ‘’Eksik Şiir’’ kitabının sahibi, bir yanımızı eksik bırakarak gitmişti.
Dilerim gittiği yerde acıları azalmış, herkesten sır gibi sakladığı yaraları kabuk bağlamıştır.
‘’az varmış/çok yokmuş/az olduğu günler çok/çok olduğu günler yokmuş/aşk mevsiminde bağlar bozulmuş/aşk mevsiminde şiirler susmuş/sevdaya düşenin ağzında bir karanfil izi omzunda bir ünlem solmuş/günler sararmış geceler zormuş/ zor gecelerde söylenen her söz / sokak aralarında okunmuş’’