Türkiye’de çok partili demokrasiye geçişle birlikte toplumsal yaşamda ve eğitim alanında ciddi değişiklikler yaşanmaya başladı. 1950’de iktidara gelen DP ile birlikte, anayasa dilinin yeniden Araplaştırılması, Türkçe ezanın yeniden kuran diline dönüştürülmesi, birer halkçı aydınlanmacı yapı olan Halk Evleri’nin kapatılması, laik eğitimin ve dünya çapında özgün bir eğitim-öğretim kurumu olan Köy Enstitüleri’nin kapatılması vb…
İşin gerçeğine bakılırsa, tüm bu geriye çekilmeler, geri çekmeler öyle dişe dokunur bir tepki de görmedi. Öğretim Birliği Yasası (Tevhid-i tedrisat Kanunu) Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruyan ve “Devrim kanunları” diye nitelendirilen yasaların başında Tevhid-i Tedrisat yasası yer almaktadır. Bugün bu yasa fiilen ortadan kalkmıştır. Var olan okullar birer, muhafazakâr ve gelenekçi eğitimi aramaya ve bulmaya koyulmuşlardır. Öğretim Birliği Yasası, Türk Devrimi açısından ulusal kültür bütünleşmesini amaç tutmaktadır. Ayrıca eğitim ve öğretimin “Ulusal Tek Okul” dizgesi içinde genelleştirilmesini, demokratlaştırılmasını ve laikleştirilmesini kapsayan bir nitelik taşımaktadır. Özellikle Köy Enstitülerinin kapatılması ile birlikte, eğitim alanında devrimci, pedagojik bir müfredattan kopma hali, ortaya çıkmıştır. Sonrasında ise, devrinin istemleri doğrultusunda eğitimleşme ve okullaşma girişimleri güdük kalmış, başarılı ve verimli olmamıştır. Salt dinsel eğitim kurumlarını kapatıp, eylemlerini durdurmak ve onun yerine, içeriği devrimci özden yoksun, salt laik okullar açmak yeterli olmamıştır. Zamanla bu okullar, eğitim-öğretim müfredatı açısından, çıkarılan yasalarla yamalı bohçaya dönüştürülmüştür. Şu an kimse eğitim alanında ne yaptığını biliyor durumda değildir.
Bugün geldiğimiz noktada, ne var ki bilinçsiz, devrimsel, bilgi ve edimden yoksun kadroların elinde, içeride ve dışarıda yayılmacı, emperyalist güçlerin güdümünde kıstırılmışız. Devindikçe de batıyoruz.