İşte ders niteliğinde bir öykü…
Olayın hem eğitimsel hem de sanatsal boyutları var. Ülkemizde böyle nazik olaylar yaşanıyor, başta erkeklerin büyük bir kısmının kadınların da büyükçe bir bölümünün çok fazla bilmediğini biliyorum. Bu hadisenin yarattığı tahribatı çünkü bizde eğitim balık tutmayı değil balık yemeyi öğretiyor.
Oysa eğitim hayatın gerçeklerini öğretir, iyi bir eğitim toplumun gelişmesine engel olan kötülükleri ortadan kaldırır eğitim sistemi. Sözünü edeceğim öykü şu olay başka bir ülkede geçiyor, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan varlıklı bir kadın bir hırsızlık yaparken yakalanıyor, mahkemeye çıkarılıyor, hakimler kadını serbest bırakıyorlar. Davacı bir üst mahkemeye başvuruyor, o mahkeme kadının yakınlarına bu hanım efendinin psikolojik sorunları var iyi bir hastanede tedavi görmesi gerekir diyor. Bu yüzden onu serbest bırakıyoruz. Bu olayın özü şu kadınlar hamilelik dönemlerinde böyle sıra dışı sorunlar yaşarlar, genelde bu davranışlar istemeden yapılır ve yaptıkları bu davranışların ayırdında olmazlar, bu durum bir eğitim sorunudur.
İnsanlar eğitim alırlarken bu önemli sorunları öğrenmeleri gerekir. Ülkemizde kadınların kaçta kaçı biliyor bu hallerini, hamileliği sırasında eşini döven ona hakaret eden onu zor işlerde çalıştıran milyonlarca adam var ve kendini tanıyamayan milyonlarca da kadın var…
Eğitim ne işe yarıyor? Çocuk doğururken ölen kadınların ne işine yarıyor eğitim? Çocuk doğurmamak için cahilce yöntemler kullanan kadınların bir işine yarıyor mu eğitim sistemimiz? Mesela hayatımızı yaşanmaz hale getiren şu virüs bunun hakkında ne kadar bilgimiz vardı? Yoktu tabi çünkü bilimle ilgilenmiyoruz, oysa virüsler tabiattan haber getirirler bize. Bizleri bu tür konular hakkında bilgilendirecek bir eğitim sistemimiz yoktur. Bilgisizlikle dünyanın öbür ucuna gidebilirsiniz ama geri gelemezsiniz. Bu öykü bana erken doğum yapan kadınları hatırlattı. Bana belleğimizi sağlıklı, ruhumuzu esnek ve bedenimizi enerjik tutan şey eğitimdir. Okumamız araştırmamız kendimizi tanımamız gerekir.
Cahillik afyon gibidir, hayat cahilliği affetmez. Korona da affetmedi işte bir günde değişti hayatımız, hayat umutsuzlukta umut çıkarmaktır der Yaşar Kemal… İnanın sokakları, meydanları, köpekleri, kedileri, kuşları, dilencileri, falcıları çok özledim…
İnanın bana ara sıra hakaret edenleri özledim. İlk işim onlara sarılmak olacaktır. Kütüphaneleri özledim, kahveleri özledim, çorba içmeye gittiğim lokantayı ve sahibini Murat’ı özledim…
Fikir olarak ters düştüğüm insanları özledim, bu yüzden barış, kardeşlik, eşitlik ve adalet istiyorum. Bu ülkede seksen milyon insan yaşıyor, herkes yeteneği oranında bir katkı sunuyor ülkenin zenginliğine. Bu ülkede üretmeyen sadece siyasetçilerdir, sağı solu bırakıp ülkenin zenginliği için çalışmalılar, o zaman faydalı olacaktırlar…