Edepsizlik, sözlük karşılığı irdelenirse ‘’Utanmazlık, sıkılmazlık, terbiyesizlik, şirretlik’’anlamına gelir.
Toplumda, zıtlaşma, sürtüşme ve bireysel kavgalar sırasında sıkça kullanılabilen bu sözcük, ilk defa devlet katında ve protokoler bir toplantıda yüksek sesle dile getirildi. Sözü yüksek sesle (bağırarak) söyleyen ülkenin Başbakan’ı, ‘’edepsizlik yapmakla’’ suçladığı kişi ise kürsüde konuşma yapan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı.
Heyhat, sokaktaki muhalefete tahammül edemeyen Başbakan, sokak ağzını devletin üst düzey protokolünün bulunduğu bir salona taşıyor. Bu ciddi bir tezat ve de kontrolün iyice yitirildiğinin somut göstergesidir.
TBB Başkanı Feyzioğlu, Danıştay’ın kuruluş yıldönümü töreninde, Van’dadepremzedelerin barındığı konteyner kentte tespit ettiği sıkıntılara değiniyor.
Buna tahammülsüzlük gösteren Başbakan oturduğu yerden “Böyle bir edepsizlik olamaz. Siyasi konuşma yapıyorsun, tamamen yalan söylüyorsun, Van ile ilgili söylediklerin tamamen yalan” diye bağırıyor.
Feyzioğlu, buna karşın “Ben kimseye edepsizlik yapmam” diyerek konuşmasını bitiriyor. Ama, olay bitmiyor. Ayağa kalkan Başbakan’ı kolundan tutan Cumhurbaşkanı, itidalli davranması yönünde beden diliyle uyarıda bulunuyor. Başbakan ise dile getirilenler karşısındaki hazımsızlığını “Haksızlık karşısında susacak mıyız? 25 dakika başkan konuşuyor, sen bir saat konuşuyorsun” cümlesiyle başka zemine taşıyıp provokasyon haline dönüştürmek istiyor.
Daha sonrası ise malum, konuşma sona erince Cumhurbaşkanı ve Başbakan birlikte salondan ayrılıyor. Salondaki izleyicilerin dışarı çıkmasına ise bir süre izin verilmiyor.
Siyasetteki ve devletteki kriz (özellikle de 17 Aralık süreci dolayısıyla) bitmiyor, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar da bitecek gibi görünmüyor.
Başbakan’ın ‘’edepsizlik’’ yapmakla suçladığı TBB Başkanı Feyzioğlu, bu ülkenin yetiştirdiği ciddi entelektüel birikime sahip, en azından burjuva hukuku açısından çok önemli isimlerden biri. Konuşmasında dikkat çekmeye çalıştığı noktalar da, öyle es geçilecek cinsten değil.
Bugüne sığmaz, o yüzden birkaç gün sürecek bu konuşmadan bazı pasajları irdelememiz. Bakın neler diyor Feyzioğlu…
‘’Türkiye’de 8.5 milyon engelli yurttaşımız var. Anayasamızda engellilere yönelik pozitif ayrımcılık hükmünün eksiksiz olarak uygulanmasını diliyorum. Esasen engelli yurttaşlarımızın talepleri, eşit yurttaşlık temelinde toplumsal hayata katılmaktan ibarettir.
Gazeteciler, 3 Mayıs “dünya basın özgürlüğü günü”nde hür basın için ağızları bantla kapalı olarak yürüdü ve basına yönelik sansürü protesto etti, tutuklu meslektaşlarına özgürlük istedi. Dileriz bundan sonra protesto için değil, kutlama için yürürler.
Hukukun üstünlüğüne inanan, insan onurunun korunmasını gözeten, şeklen değil, özde adalet dağıtmayı esas alan bağımsız ve tarafsız bir yargı, demokrasinin ve hukuk devletinin asli unsurudur. Böyle bir yargı, herkeste saygı uyandırır, hukuka uygun davranan herkese güven aşılar.
Yargının adil davranmadığının yaygın kanaat haline gelmesi, yurttaşların mahkemelerde haklarını alamayacaklarını düşünmeye, suçsuz olsalar bile mahkûm edileceklerinden korkmaya başlamaları durumunda, mülk yani ülke temelsiz kalır. Siyasetin girdiği mahkemeden adalet kaçar.
Adaletsiz demokrasi olmaz.
(Sürecek)