Son bir ayda biri Victor Hugo’nun “Sefiller” isimli romanı, ki bu romanı ikinci kez okudum, ölmeden bir kez daha okumak istiyorum. Her okuduğumda farklı bir keyif aldım her okuduğumda hiç okumamışım sanrısına kapıldım. Roman değil bir dünya ansiklopedisi sonra Osman Balcıgil’in “Genelev” isimli romanını okudum. Yazar bu romanında dünyaca ünlü genelev patroniçesi Manukyan’ı ve genelevlerdeki yaşanan insanlık dışı dramı anlatmakta. Üçüncü kitap da İrfan Yalçın’ın “Genelevde Yas” isimli eseridir. Sefiller romanının en ilginç tipi kadın kahramanı fahişe Fantine’dir. Yazar, “Fantine yoksulluk yüzünden fahişelik yapmak zorunda kalmıştır.” der. İşte tip yaratmak yani karakter yaratmak böyle bir şey. Fantine’yi tüm dünya tanımaktadır çünkü Sefiller romanı tüm dünya dillerine çevrilmiş muhteşem bir romandır. Roman yazmak istiyorsanız böyle bir roman yazacaksınız. Türk romancılarının yapamadıkları şey de budur, bilenler bilir Manukyan bir dönem Türkiye vergi rekortmeniydi. Bir ülkeyi ya da bir kenti tanımak istiyorsanız derler ki, o ülkede ölen insanların nasıl öldüğüne ve ülkede çalışanların nasıl çalıştıklarına ayrıca da insanların birbirlerini sevip sevmediklerine bakacaksınız. Yıl 1860’lar yılıdır ünlü yazar Tolstoy yine hemşerisi Çehov’la tartışırlar. Tolstoy emperyalistlerin geri kalmış ülkeleri nasıl sömürdüklerini anlatınca, Çehov üstat emperyalistler yani işgalciler sömürüyorlar ama o ülkelerin medenileşmesi için de çaba gösteriyorlar. Mesela İngilizler Hindistan’ı işgal etmişler ama mükemmel yollar, demiryolları, rıhtımlar, müzeler ve botanik bahçeleri de yapmışlardır. Tolstoy, Çehov’a “Dostum senin kafan çok karışmış sen emperyalizmi biraz daha oku bu konuyu sonra yeniden tartışırız.” der. Yeniden konumuza dönersek roman yazmak hâlâ dünya dillerine çevrilebilecek ve tüm dünyada okunabilecek romanlar yazmak hiç kolay değil. İyi bir roman yazabilmek için önce o romana dünyanın ilgisini çekebilecek tipler yaratmak gerekir. Dostoyevski, Tolstoy ve Gogol’un yarattığı roman tiplerini hemen hemen bütün dünya halkları tanırlar. Mesela Dostoyevski’nin yarattığı tipler genelde deli, tezcanlı, doğal ve çok sesli renkli tiplerdir. Roman türü ilk defa İngiltere’de doğuyor, Fransa’da gelişiyor ve dünyada ilk yazılan roman da Cervantes’in yazdığı Don Kişot’un olduğu söylenir. Türkiye’de neredeyse 20.yy’a kadar kapsamlı romanlar yazılmamıştır. Bunun sebebi yazıp çizenlerin karakter yaratamamalarıdır. Doğal olarak karakter yaratmak için insanı çok iyi tanımak ve analiz etmek gerekiyor çünkü karakterler romanların kaçınılmaz özneleridirler. Bu anlamda da Türkiye’de ilk karakter yaratan yazarların başında Yakup Kadri ve Hüseyin Rahmi Gürpınar gelmektedir. Yakup Kadri’nin yarattığı karakter “Yaban” adlı romanında hayat öyküsü anlatılan bir aydın karakteridir. Aydınların halkla nasıl çeliştiğini neden halkı anlayamadıklarını anlatır. Bu roman toplum aydını bana bilgi güç versin diye yetiştirir. Toplumları zaman zaman yönetenler aydınlarla karşı karşıya getirirler. Mesela 12 Eylül darbecileri Türkiye toplumunu aydınına düşünürüne düşman etmişti ve o dönem yüzlerce Türk aydını öldürüldü. Toplum aydınlarına sahip çıkamadı haaa… Türk aydınlarının önemli bir kısmı korkak bir kısmı sermaye ve devlet şakşakçısı, ne yazık ki bir kısmı da dönektir. Güçlü toplumlar, aydınları cesur ve devrimci olan toplumlardır. Söylemesi bile ayıp ama Türk aydınlarının birçoğu Türk halkını değil Avrupa halklarına hayranlık duyuyorlar. İşte ben de Dostoyevski’yi ve Tolstoy’u bunun için seviyorum çünkü bu büyük romancılar kendi halklarına büyük saygı besliyorlar. Mesela Dostoyevski’nin “Suç ve ceza” isimli eserinin baş kahramanı Raskalnikov Rus halkının hayranı bir adamdır. Romanlar yolculuk gibidir sonu gelen yollar gibi roman da biter.