Konuşamadan, tartışamadan tek taraflı yürütülen referanduma sayılı günler kaldı.
Bizi 17 Nisan sabahı neler beklediğini bilmiyoruz.
Konuştuğum pek çok insan umutlarını, umutsuzluklarını 17 Nisan sabahı açıklanacak olan referandum sonuçlarına bağlamış durumda.
Sivil toplum kuruluşları suskun, meslek odaları, sendikalar sessizliğe bürünmüş.
Sokakta gördüğüm fiili durum oldukça şaşırtıcı.
Ak Parti yöneticileri her türlü imkanlarla evet kampanyası yürütüyor.
Bilbordlar, afişler, el ilanları karanfiller, toplu yemek ikramları bütün bu yapılanları gördükce şu soruyu sormaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Bu değirmenin suyu nereden geliyor.
Daha henüz reklam ve ilanlı kampanya başlatılmış değil.
Madem bu referandum ülkeyi kalkındıracak öyle ise bu kadar harcamaya ne gerek vardı.
Bu işin tarafları çıksın ortaya karşılıklı olarak evetin ve hayırın yükümlülüklerini ayrıntılı bir şekilde anlatsın.
Biz de bilgilenmiş olalım.
Tabi ki hakaret etmeden, aşağılamadan, ötekileştirmeden...!
Mesele Türkiye’nin nasıl yönetileceği, mesele bizden sonraki kuşaklara çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bir Türkiye bırakacağımızdır.
Bu anayasa değişikliği bugüne kadar yapılanlardan oldukça farklı.
Bu referandum 2010 referandumuna hiç benzemiyor.
Biz bu referandum ile en az 30 -40 yıllık yönetim şeklimizi belirlemiş olacağız.
Ya Cumhurbaşkanlık sistemini tercih edeceğiz, ya da çok partili parlementer sistem ile yola devam edeceğiz.
Durumun özetini iktidar sözcülerini hep birlikte izliyoruz.
Muhalefetin ortaya atmış olduğu sözleri eleştirmiyorlar.
Hakarete varan sözlerle hedef gösteriyorlar.
Çünkü mecliste bulunan sahada hayır kampanyası yürüten tek muhalif Kemal Kılıçdaroğlu.
Diyorlar “niye karşı çıkıyorsun, çalış halkın gözüne gir sen de Cumhurbaşkanı seçil”
Bilmedikleri ve gizlemeye çalıştıkları asıl mesele kimin seçileceği değil ki, önümüze konulan sandık normal seçim sandığı değil rejim sandığıdır.
Gebze Kent meydanında kurulan “evet” bilbordunun elektriği trafodan çekilmiş.
Normalde sayaç olmadan bu tür elektrik kullanımı yasaktır.
Bu denli kuralsız devlet imkanlarının tek taraflı kullanıldığı bir seçime ilk kez tanık oluyoruz.
Sandıktan ne çıkarsa çıksın yapılan masrafların hesabını 17 Nisan sonrası hep birlikte ödeyeceğiz.
İşin özeti bu...