1983 Çayırova ’da bir binanın bodrum katında kalıyorum. Köyden yeni gelmişim işimde yok evde de mevsim kış, yer demir, gök bakır sobayı ancak geceleri yakabiliyoruz. Kömür odun olmadığı için lastik yakıyoruz, onu da gece yakmak zorundayız gene de komşular rahatsız oluyorlar. Bazıları daha çok rahatsız oluyor bunlardan biri de bir fabrikada vardiya amiri olan İksiti , beni şikayet etmişti aşk acısı… Ben yoksulluğumdan yargılanmış biriyim. Ne yazık ki beni yoksul bırakanlar değil ben suçlanmıştım. O günlerde bir trafik kazasında beni şikayet eden o adam, ölmüştü geriye dul bir kadın ve beş yetim çocuk bıraktı. Kısa sürede dara düştüler onu da ev sahibi evinden çıkardı. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor, yeter ki düşme. Bu duruma çok üzülmüştüm. Hayata küsmüş, yaşamaktan bile umudumu kesmiştim. Sırtı pek karnı tok olanlar, herkesi kendileri gibi sanıyorlar, yani yoklar. Açların halinden anlamıyor eğitimsizlik bunu tetikliyor defalarca anlatmıştım hayat beni aldı, bir tımarhaneye götürdü. Anladım, üstattan öğrendim. O güne kadar kara cahil biriydim. Neden yoksul olduğumu ve neden tımarhaneye düştüğümü, neden köyden şehre geldiğimi, Dostoyevski’yi okuyunca anladım. anladım ki, yaşadığım her şeye rağmen hayat çok güzel. Yaşamak muhteşem, hayat sonunda bana Dostoyevski gibi bir öğretmen vermişti yazılarım da kendimi çoğu kez yazarın üzerinden anlattım. Bu iş böyledir, çoğumuz kendimizi hep başkalarının üzerinden anlatırız edebiyatın dili böyle bir dildir. Nazım hikmet üzerinden şairliğini yaşar, Kemal üzerin den yazarlığını, Deniz Gezmiş üzerinden devrimciliğini anlatmaya çalışanlar gibi ben yazarı tanıdığımda, 40 yaşındaydım. Bırakın dünyayı kendi ülkemi tanımıyordum. Tanıdığım bir yer vardı o da doğduğum köydü. Yazarın sayesinde tanıdım dünyayı. Tabi en önce Rusya’yı bugüne kadar yeryüzünde tam olarak tanımayan bir ülke varsa, o da Rusya’dır bu gizemli ligini hale korumaktadır. Ha şu enlem, şu boylam, şu kara parçası, üç yüzyıl zalim çarlar tarafından onlardan önce korkunç İvan tarafından daha sonra deli Petro tarafından yönetildiğini ve 11 kez Osman’ıyla savaş yaptığını 1945 te Hitler faşizmi’ni yıktığını daha önce Napolyon a dünyayı cehennem ettiği biliniyor. Ha unutmadan söyleyeyim Tolstoy Gogol Turgenyef gibi yazarlar yetiştirdiğini biliyoruz. Dostoyevski çarlık rejimini devrim yoluyla değişeceğine inanıyordu. Bunun mücadelesini verdi bu yüzden tutuklanıp Sibirya ya sürgün edildi. İtiraf edeyim ben Gebze’yi sevmeyi ve buraya tutkuyla bağlanmayı Dostoyevski den öğrendim o Petersburg neden ve nasıl seviyorsa bende Gebze’yi öyle sevdim Gebze’nin hemen hemen her evine her sokağına kahvesine her camisine dokunmuşumdur. Kedilerini, köpeklerini tanırım burada yaşayan herkesi tanırım. 40 yıldır burada yaşıyorum. Dostoyevski den çok şey öğrendim halkımı tanımayı, sevmeyi, halkın yanında durmayı, bu uğurda her türlü belaya katlanmayı ondan öğrendim. Dünya çarların halka zulümlerini yazarın romanlarından öğreniyor. 150 yıl önce yaşamış yazarı sevmemin bir başka nedeni de psikolojik hastalığıma şifa olmasıdır, beni intihar etmeden kurtardı. Yazarlığından daha çok bir psikiyatır’dır. Psikiyatır, analizin babası sayılan Fruy’ dan daha ileridir. Korkularımdan, paniklemelerimden ortada hiçbir şey yokken, kendime sorunlar çıkarmaktan onun sayesinden kurtuldum. Bir defa yine söylemek istiyorum ; “ şizofrenler , paranoyalar , panik ataklar” yazarı okusunlar.