29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızın ardından Kasım ayı çoğumuza keder hissettiren ağır bir aydır. Sonbahara girişle birlikte 10 Kasım’ın hüznü hepimizi sarar ister istemez. Hayatım boyunca eğlenceli hiç bir programı Kasım ayına eşleştirdiğimi hatırlamıyorum... Sanırım derin özlem taşıyan, aile içinde anıların çok anlatıldığı bir aydır.
Başlığı verdiğim “düğme”, özelliği olmayan basit bir şey. Bir giysinin önünü, yakasını ve manşetlerini iliklemek için kullanılan bir kilitleme yöntemi. Ancak 19 Kasım 1938 günü, Türk bayrağı sarılı bir tabuta yağan rengârenk düğmeler, bu topraklarda, düğme mefhumuna çok başka bir anlam yükledi.
10 Kasım 1938 günü Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının ardından 19 Kasım 1938’de yapılan cenaze töreninde, herkesi duygulandıran ve hafızalardan silinmeyen bir olay yaşandı.
Cenaze töreni Atamızın vefatından dokuz gün sonra yapılabildi çünkü Atatürk’ün nereye defnedileceğine bir süre karar verilemedi. Tüm dünyada parmakla gösterilen liderimizin 19 Kasım 1938 Cumartesi günü, Dolmabahçe Sarayı tören salonunda cenaze namazı kılındı. Naaş İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak, şehirlerle vedalaşıp, Ankara’ya nakledilmek üzere plan yapıldı.
Atamızın naaşının yer aldığı top arabası muazzam bir kalabalıkla İstanbul semtlerinden geçerek halk ile vedalaşıyordu. Karaköy’de esnafın yoğunluklu olduğu caddelerden geçerken birdenbire “çıt çıt çıt” diye yoğun bir ses duyulmaya başladı.
“Çıt! Çıt! Çıt!”
Gökyüzünden düğme yağıyordu.
Atatürk’ün bayrağa sarılı tabutu, sokaklar, caddeler rengârenk düğmelerle kaplandı.
O ana tanıklık edenler, her renk düğmenin, yokuşun iki yanından dolu taneleri gibi tabutun üstüne yağdığını anlattı hayatları boyunca. Bu yağmurun sebebi neydi peki?
Düğme kadar sade bir nedeni vardı aslında. Düğmenin görevi olan birleştirme ve kilitlenmeye dem vuruyor sanırım. Karaköy’de yaşayan Yahudi kökenli vatandaşlarımız “Keriya matem gelenekleri” gereği Atatürk’ü üzerlerindeki palto ve ceketlerinin düğmelerini kopartarak uğurlarlar. Giysiden bir parça kopartmak “Ben senden sonra eksiğim” anlamına geliyor onların inancı gereği.
Düğme kadar sade ve önemli.
Birleştirici, kenetleyici…
Atatürk herkesindi.
Herkes ona kendi inancında veda etmek istiyordu.
Belki hala her 10 Kasım sabahı gözlerimizdeki yaşlarla, sessizce birbirimize sarılmak istiyor, konuşamadıklarımız boğazımızda bir yumru gibi oturuyorsa, kendimizi hala bu denli eksik hissettiğimiz içindir.
“Evet, biz senden sonra eksiğiz Atam...”
*
Seçim sarhoşluğu içinde coşku ile yaptıkları 'balkon' konuşmalarında dünya siyasetçilerinin hemen hepsi 'Artık herkesin lideri olacağım' sözlerini çok kolay sarf ederler. Bazıları bu söz için gerçekten çalışır, bazıları ise söylediğini ertesi gün unutup menfaat girdabına kapılır.
'Herkesin lideri olmak…' dünyada kaç devlet adamına nasip olur? Emin olun fazla değil. Özellikle ülkemizde olduğu gibi 'mozaik' coğrafyalarda insanların tek bir liderin arkasında 'kayıtsız şartsız' toplanmasının örneklerine pek rastlanmaz.
Ulu Önderimiz, Türkiye'nin kurucusu, ilk cumhurbaşkanımız ve sonsuza dek minnet duyacağımız tek insan Mustafa Kemal Atatürk...
Yorgun bir milleti ayağa kaldırdıktan sonra bu ülkenin evlatlarına 'Benim naçiz vücudumu bir gün elbet toprak alacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır' diyerek bu vatanı emanet etti.
Atatürk’ün ebediyete intikali, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya imzası ile 10 Kasım 1938 tarihli Hükûmet Tebliği’nde Türk milletine ve dünyaya duyuruldu. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra Başbakan Celal Bayar, “tahnit işlemleri – cansız bedenin kimyasallar ile korunması” emrini vermiştir.
Atatürk’ün naaşı, tahnit işlemine başlanmadan önce o zaman İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden olan Ord. Prof. M. Şerafettin Yaltkaya’nın nezareti altında İslam ananesine uygun olarak yıkanmış ve kefenlenmiştir.
Cenazenin Ankara’ya nakli ile ilgili hazırlıklar, 19 Kasım Cumartesi sabahına kadar sürmüş, naaşın bulunduğu tabut, Dolmabahçe’den çıkarılarak top arabasına konulmuştur. Resmî nakil törenini oluşturan “cenaze alayı”, Tophane, Karaköy, Köprü yolu ile Eminönü meydanı, Bahçekapı, Sirkeci ve Salkım Söğüt üzerinden Gülhane Parkı ve park içindeki yolu takiben Sarayburnu’na vardı. Önce Zafer Torpidosuna, sonra Yavuz Zırhlısına konulan naaş Ankara yolculuğuna artık hazırdı.
Yavuz Gemisi, 19.30’da İzmit Mayın İskelesi’ne yanaşır. Buradaki nakil işlemi ve resmî tören önceden belirlenen programa göre icra edilir. Naaş, aynı gün saat 20.23’te, daha önceleri Atatürk’ü yurt gezilerine götüren trenin beyaz renkteki vagonuna konulur.
Ankara’ya hareket eden tren ertesi gün, 20 Kasım 1938 Pazar günü Ankara Garı’na ağır ağır girer. Millî Mücadele’nin başlarında Atasına karargâh olarak ev sahipliği yapan Ankara Garı, bu defa O’nu ebedî istirahatgâhına uğurlamak üzere karşılar.
Önceden karar verildiği üzere, naaş 21 Kasım 1938 Pazartesi günü Etnografya Müzesi’ne doğru hareket eder. Atamızın naaşı, 1953’te Anıtkabir’e nakline kadar burada misafir edilir. Müzenin bu bölümü hâlen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu yazı bulunmaktadır: “Burası 10.11.1938’de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938’den 10.11.1953’e kadar yattığı yerdir.”
Etnografya Müzesi, 15 yıl süreyle “Anıtkabir” görevini görmüştür. 10 Kasım 1953 tarihinde saat 09.05’te saygı duruşu ile başlayan Anıtkabir’e nakil törenine Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İsmet İnönü, TBMM Başkanı Şükrü Saraçoğlu ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanımefendi başta olmak üzere; bütün mülkî ve askerî erkân ile kalabalık bir halk topluluğu katıldı.
Tören Komutanı Tümgeneral Mithat Akçakoca idi. Atatürk’ün İstiklal Madalyası, Tuğamiral Şerafettin Karapınar tarafından taşınıyordu. Top arabasına konulan “Harbiyeli Mustafa Kemal’in naaşını” 1953 mezunu Harbiyeliler çekiyorlardı. Arabanın önünde 90, arkasında 46 Harbiyeli vardı. Harp Okulu Alay Sancağı ve flaması bandonun arkasında yürüyen Harp Okulu Alayı’nın önünde gidiyordu. Kortej, Opera, Ulus, TBMM, Gar, Tandoğan Meydanı güzergâhını takiben Anıtkabir’e ulaştı. Kortejin uzunluğu 1.5 kilometreyi buluyordu.
Aslanlı Yol ’un başında top arabasından alınan naaş, askerlerimizin omzunda 262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yolu geçerek Mozole önünde hazırlanan katafalka getirildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar duygulu bir konuşma yaptı.
“Büyük Türk Milleti,
Atatürk, tam 15 yıl önce bugün, hayata gözlerini kapamıştı.
O gün, bütün Türk milleti gözyaşı dökmüş, insaniyet âlemi elemimize iştirak etmişti. Çünkü Türk milleti büyük bir evladını, beşeriyet, insanlık idealine hadim en kuvvetli bir rüknünü kaybetmişti.
Şimdi, şu anda, maneviyatını ruhlarımızda mukaddes bir varlık halinde yaşattığımız Kemal Atatürk’ün ‘fani vücudunu’ ebedi metfenine, ‘Anıt-Kabir’ adını verdiğimiz buraya, tevdi etme için toplanmış bulunuyoruz.” diyerek sözlerini Atatürk’e hitap ederek şu şekilde tamamladı:
“Atatürk!
Sen bizdendin. Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Milli irade yolunu seçtin. Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisiydin.
Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz.
Bil ki: Hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milletinin, minnet dolu sinesidir.
Nur içinde yat!”
*
SONSÖZ:
Benim için tarif edilemeyecek ne yüce bir duygudur ki, 1953 Harp Okulu mezunu olan canım babam bu korteji çeken 136 genç subaydan birisiydi. Top arabasının hemen arkasında, naaşı Aslanlı Yol’da omuzlarında taşırken çekilen devlet protokol fotoğrafları, döküman kayıtlı aile arşivimizde muhafaza edilmesinin yanında, Anıtkabir’de sergilenen top arabasının bulunduğu salonda bu fotoğrafların bazıları sergilenmektedir.
Her 10 Kasım’da, 1953 de Kore Gazileri olan pırıl pırıl bu seçkin subaylardan hayatta kalanlar saat 09.05 de Anıtkabir’de o günü gözyaşları ile birlikte yaşamayı isterler.
Belli belirsiz ağızlarından ortak bir cümle dökülür: “sen gittin BİZ eksik kaldık…”
Not: Bazı alıntılar aşağıdaki adreslerden yapılmıştır;
TC Kültür ve Turizm Bakanlığı
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi
Atatürk Ansiklopedisi