Hayatın sırrına ermiş insanlar var mıdır diye merak ederim 40 yıldır okur yazarım. Okuduklarımda gerçekten hayatın sırrına ermiş birine rastlamadım. Bu konu da göreceli bir konudur, sır dediğimiz şey kişiden kişiye göre değişebilir. İtalyan bir yazar bu konuya ilişkin kendi düşüncesini şu sözle anlatmış; “Hayatın sırrına ermek istiyorsanız önünüze ulaşılamayacağınız hedefler koymayın, hayat dediğimiz şey yaşadığımız somutluklar değil hayalini kurduğumuz şeylerdir.” Hayata anlam katanlar dar düşünen sıradan kimseler değil, önlerine koyduğu hedefin önce hayalini kuran, merak eden, önsezileri güçlü yaratıcı dahilerdir.
Bu dâhilerden biri de Dostoyevski’dir. Rus edebiyatına 19. yüzyılda yeni bir soluk getirmiştir. Uzun süre hem Rus halkı hem de dünya tarafından anlaşılamamıştır. En başta Stalin eserlerini 30 yıl boyunca yasaklamıştır. Eccinliler isimli eserinde dönemin devrimcilerini kötü göstermiş savıyla Lenin tarafından eleştirilmiştir. Ölümünün üzerinden iki asır geçmesine rağmen en çok okunan yazarlardandır. Her bir eseri bir başyapıttır, o Rus halkının yetiştirdiği bir dahildir. Bugüne kadar dünyada kokuşmuş çürümüş sistemleri değiştiren dahilerdir. Dostoyevski Suç ve Ceza isimli eseri ile o güne kadar yaşamış olan ama analizi yapılmayan bir konu olan ahlaksızlık konusunun sebebinin yoksulluk olduğunu bu eserde örnekleri ile anlatmıştır. Suçluluk psikolojisinin nedenlerini ve insan ruhunun derinliklerini bu romanda keşfetmiş ve anlatmıştır. Bu konuları tartıştığı bir doktor, Dostoyevski’ye “Rus halkı adına konuşma hakkını nereden alıyorsun? Kim veriyor sana bu hakkı?” der. Yazar pantolonunun paçalarını yukarı toplar ve ayaklarındaki pranga yaralarını gösterir. “İşte bu hakkı bu izler bu yaralar veriyor.” der. Bilmeyenler için söylüyorum; 1826 dönemin devrimci grubuna katıldığı için çar tarafından yakalanır ve yargılanır. Dört yıl bir toplama kampında kalır ve büyük işkenceler görür. Dostoyevski önüne erişilebilir hedefler koysaydı başına bu tür belalar gelmeyecekti.
Zaman zaman edebiyat dergilerinde bizde neden Dostoyevski, Tolstoy, Victor Hugo, Balzac gibi yazarlar çıkmıyor diye eleştirilere rastlıyorum. Çıkmaz çünkü bizde yazmayı çocuk oyuncağı gibi anlıyorlar. Birçoğu yazılarını sisteme değil, halka muhalefet olarak yazıyorlar. Halkın yanında değil zengin kapitalistlerin yanında duruyorlar. Rusya’da Çarlık sisteminin yıkılmasındaki en büyük pay edebiyatçılarındır. Puşkin, Dostoyevski ve daha birçok edebiyatçı, yazar, ressam ve müzisyen sistem tarafından sürgüne gönderilmiş ve hapis edilmiştir. Türk halkı da her şeye rağmen yine Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Mehmet Akif Ersoy gibi büyük yazarlar yetiştirmiştir Yani Çarlık hükümeti Rus halkının yaratıcı kişilerini baskı altında tutup zayıf olanların ortaya çıkmaları için elinden geleni yapmıştır. Romanoflar ailesi tam 300 yıl Rus halkının başına bela olmuştur Dostoyevski bir tek acının insanın kendine getireceğine, bir tek acının insana en büyük acıları yaşatacağına inanmıştır ve bütün eserlerinde de bunu anlatmıştır.