Aşık Veysel ile başlayalım işe. Ozan şu güçlü ve anlamlı sözlerle anlatıyor dostluğu “Dost dost diye nicesine sarıldım benim sadık yârim kara topraktır” anlaşılıyor ki ozan dostluğu insanlarda bulamamış, buldukları da ona kötülük yapmışlar. En başta da sevdiği kadın yaralamış onu dost olarak, sonuç olarak kara toprağı seçmiş. Dostluğu anlatan güçlü ve gizemli sözlerden biri de ünlü Kartaca komutanı Sezar’ın, “Sen de mi brütüs” dediği cümlelerde gizlidir çünkü komutanı dost bildiği Brütüs ismindeki arkadaşı sırtından bıçaklamıştır. Ne yazık ki en büyük acıları dost sandıklarımızdan görmüşüz. Pir Sultan Abdal, “Düşmanın attığı değil dostumun attığı gül yaralar beni” demiş. Elbette ki dostluğu kötülemek için söylemiyorum, yanlış yapılmış dostlukları anlatmaya çalışıyorum. Bir televizyon programında izlemiştim dost olarak bildiği ve üzerine gül kondurmadığı arkadaşı adamın karısını kaçırıyor. Bu mu dostluk, bu mu insanlık? Acıyı tanımayanlar şefkati ve dostluğu da bilmezler. Bu insanların merhametleri de olmaz, hiçbir şeye karşı duyarlı olamazlar, sosyalleşemezler ve insanlar arasında ucube gibi dolaşırlar. Shakespeare‘in eserlerinin içinde dostların da oldukları biçim biçim cinayetler anlatılır birbirlerini öldürenlerin çoğu dostturlar. Mesela en sevdiğim eseri “Romeo ve Juliet” isimli bir eseridir. Bu eserde dostluğu ve sevgiyi çok güzel anlatır. Bir gün Juliet’in zehirlendiğini sanan Romeo sevgilisinin dudaklarını yalayarak içindeki zehri kendi içine alır ve ölür. Juliet uyanır bakar ki Romeo ölmüş. O da onsuz hayat bana haramdır der ve sevgilisinin bıçağıyla kendini öldürür. Dostluk buna benzer bir şey biraz. Yazıyı yazmadan önce sokaktaki insanlarla konuştum bu anlamda. Mehmet Akif’le Neyzen Tevfik’in dostluğunu öğrendim ve çok önemsedim. Mehmet Akif gibi dostlarım olsun isterim. Dünya görüşleri birbirine zıt bu iki insan birbirlerinin çok iyi dostlarıdır. Neyzen hiç durmadan içer ayrıca küfürbazdır da Mehmet Akif, Neyzen’in tam tersi bir adamdır ama bütün bunlar onların dostluklarını bozmuyor çünkü dostluk soyut bir kavram. Paraya ikiyüzlülüğe çıkara dayanmaz. Bu iki insanda da sözünü ettiğim bu kötülükler yok sevgili dostlarım. İnsanların bir dış yüzleri bir de iç yüzleri vardır. Asıl kişilikleri ve özleri iç kişiliklerindedir. Bu yüzden dost olacağımız insanı iyi tanımamız gerekir. Bu anlamda biz yine Dostoyevski’ye başvuralım ve o anlatsın bize insanı çünkü bu işin uzmanı o. Anlatmaya çalıştığı insanları tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. İnsanların içlerindeki kötülükleri ortaya çıkarmakla kalmaz o kötülüklerin altındaki gerçekleri de meydana çıkarır. İç dünyamdaki tüm kirliliği, ikiyüzlülüğü, saplantıları ve ön yargıları. Dostoyevski’yi okuyarak bilinç üstüne çıkarmış biri olarak söylüyorum böyle deyince kimileri Dostoyevski’yi çok abarttığımı söylüyorlar. Bunların çoğu da yazarı tanımıyor, bilmiyor bir kitabını bile okumamış kimseler. Ben 15 yaşına kadar terbiyeme ve efendiliğime diyecek yoktu. İsyan etmeyi bile bilmezdim yaptığım yanlışlardan utanır ve karıncayı bile incitmezdim. Ne olduysa o yaşlardan sonra oldu. Birdenbire Spartacus kesildim. Sus konuşma diyenlere isyan ettim. Yoksul olmayanlar bilmez yoksulluk, itilmişlik insanın doğasını bozuyor. Bir de buna eğitimsizliği eklerseniz insanlıktan çıkarsınız. İşte ben bütün bu sözünü ettiğim şeyleri Dostoyevski’de buldum. Ne yazık ki günümüzde her şeyin değerini para ve mevki belirliyor. İnsanlar birbirine zenginliği oranında değer veriyor. Yani ne kadar paranız varsa o kadar dostunuz var ve paranız bitti mi dostluğunuz da bitiyor çünkü karayı ak, çirkini güzel, yanlışı doğru parayla değerlendiriyorsunuz. Şimdi M.Ö yaşamış ünlü bir filozofun günümüze ışık tutan önemli birkaç sözünden bahsedeceğim. “Bir yıl sonrayı düşünüyorsanız tohum ekin on yıl sonrayı düşünüyorsanız ağaç ekin yüzyıl sonrayı düşünüyorsanız halkı aydınlatın” demiş ünlü filozof.