Sabahın yedisi falan idi, sokaklardan bir biri ardından insanlar geçiyor. Hepsi sinirli, stresli, suratları düşmüş, moralleri bozuk.
Gebze meydanının ortasındaki demir yığını binanın bir yanına yanaşmış adam küçük çişini yapıyordu. Çok sıkışmış olsa gerek. Benim dışımda kim gördü de sağa sola gösterdiyse birden kızıl kıyamet koptu.
Garip ne ye uğradığını şaşırdı, önünü kapatamadan koşmaya başladı. Küfürün bini bir para kendi kendime keşke her konuda bu insanlar böyle duyarlı olsalar dedim.
Birden bire gelişen bu olay insanların psikolojilerinin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor. Biz insanlar doğaya öyle çok benziyoruz ki, denizlerin çırpınışı, tipinin esip savurması, yağmurların yer yüzünü suya vermesi. Tıpkı insanların paniklemelerine, öfkelenmelerine ve çevrelerine zarar vermelerine benziyor.
Doğa kendi içinde zamanla dengeleniyor, öfkelenmesinde ve sonra dengelenmesinde farklı farklı yine etkenler var. Ya insanın dengelenmesi de başka insanlarla oluyor.
Bu insanlar bilim insanları yani psikologlar ve psikiyatırlar. İnsan ve bilim yan yana gelince üçüncü bir etmen hayal ve düş yani duygularımız ortaya çıkıyor. Çünkü bilimi, sanatı ve edebiyatı ortaya çıkaran hayal dünyalarımızdır.
Sevgili okurlar gelin şimdi hep birlikte doğruya ve güzele yönelik bir hayal kuralım. Ülkemizde yaşayan herkesin mutlu olacağı, mili gelirimizin adil bölüşüldüğü, kardeşliğin, barışın, özgürlüklerin hakim olduğu cezaevlerinin, genelevlerin, tımarhanelerin, işsizliğin, açlığın olmadığı bir Türkiye hayali kuralım.
Sonra bu hayallerimizin gerçekleşmesi için pratik hayatta mücadelesini verelim. Yerçekimi yasasıda, suyun kaldırma yasasıda matbaanın bulunuşu da ve bütün teknolojiler hayal dünyalarımızın eserleridir.
Elbette yanında da iyi bir eğitim gerekli, insan oğlu yaşamının çoğunu hayal kurarak geçirir. Çok defa bu yüzden ineceyim durakta inememişim, bu yüzden öğretmenlerden dayak yemişim, askerde komutan bölük dur Tuncer sende dur demiştir. Birde biz insanların bin bir belalara kol açtığımız tutkularımız var.
Bu belalı tutkulardan kurtulmamızın yolu da yine hayallerimizden geçiyor. İyiye güzele yönelik kurduğumuz hayaller bizi kötülükler yapmaktan alı koyuyor. Biz insanları hayata bağlayan en önemli şey hayallerdir.
Günlerce aç kalan adamın ilk kuracağı hasıl bir hayal olabilir dersiniz. Elbette ki bin bir çeşit yemeğin hazır olduğu bir sofradır. O adamın en güzel günüde o gündür, karnı doyduktan sonrada dua eder. Aç adamın gerçekliği karnını doyurma gerçeğidir. İnsanlar en kötü şeyin ölüm olduğunu düşünürler oysa açlık ölümden çok daha kötüdür. İnsanı insanlıktan çıkarır. Aç insan düşünemez ve yanındaki insanı yemeye çalışır. Yaşamak için her şeyi yapar. Ölüm de ölür kurtulursunuz, açken ölemezsiniz de, ölüde açlığın, rezilliğinden doğar.
Açlık yaşamış bir insan ömrünün sonuna kadar bu açlığın acizliğinden kurtulamaz o devamlı aç kalacağını düşünür. Benim bu söylediklerimi abartı diyenler olacaktır, hiç açlık görmemiş insanlar haklı olabilirler ben açlık içine doğmuş biriyim. Doğum ebem evdekilere bu çocuğa iyi bakın bu büyük adam olacak demiş. Öngörüsü neymiş bilmiyorum, açlık içine doğan bir çocuktan nasıl büyük adam olur ki. Büyük babam ebe kadına boş ver sen o çocuk olsa olsa babası gibi bir çoban olur dediği de oldu çoban oldum ama dedem de çobandı.
Hayatım boyunca hep aç kalacağımı düşündüm hayalimde hep güzel yemekler kurdum.