AKP’nin ekonomik politikaları üretmeyi teşvik yerine tüketmeyi teşvik olunca, elde avuçta ne varsa satılıp, bütçe oluşturmaktan, kamu açıklarını kapatmaktan ve sarayın giderlerini karşılamaktan başka yol kalmaz.
Piyasacı politikaların eksiksiz uygulanması, sermayenin yeni düzeninin hakim kılınması, bu düzen içinde yeni bir siyasi oligarşi oluşturulması öncelikli hedefse, bu hedefe ulaşmak için oluşturulan siyasi iklimin üzerinde daha fazla tepinmek gereği vardır.
AKP-Saray iktidarının yaptığı tam da budur…
Özellikle de doğa ve çevre talanı uzmanlık alanları haline geldi. Nereden yol açılır, nasıl yol açılır, nereye beton yığılır, nereden rant yaratılır ve daha nice soruların tek yanıtı, AKP’nin içselleştirip halka ve ülkeye dayattığı ekonomik politikaların iyi okunmasında yatıyor.
Şimdilerde, Salda Gölü civarının Millet Bahçesi Projesi yapılması hamlesiyle birlikte yapılaşmaya açılacak olması ve de uzun yıllara dayanan Kaz Dağları’nda siyanürle altın arama projesi gündemde ve kıyamet kopmaya başladı.
İlgili bakanlık ve valilik Salda Gölü çevresindeki doğal sit alanında ve yakınında izinsiz yapılaşmaya izin vermediklerini açıklamış olsalar da, Millet Bahçesi projesi zamanla yapılaşmanın önünü açacak bir projedir. Yetkililer, her ne kadar ‘’Alanda çevre kirliliği oluşturmayacak uygulamaları hayata geçiriyoruz. Gölün bulunduğu Beyaz Adalar bölgesinde gerçekleştirilen düzenlemeler ve günübirlik hizmetlere ilişkin kat ettiğimiz mesafe ortada’’ dese de, genel kaygı duyuş engellenemiyor.
Kaz Dağları’na gelince…
Sermayenin düzeni burayı talan etmeyi gözüne kestirince, halk da tepkisini yükseltiyor.
Kaz Dağları’nda altın madeni işletmesinin yanına kurulan direniş iki haftasını geride bıraktı. Bir çadırla başlayan nöbet alanında çadır sayısı 100’ü aştı. Eyleme katılanların tek bir talebi var: "Kıyımı durdurun."
Orada direnenler diyor ki; "Topraktan nasıl özür dileyeceğiz? Çocuklarımıza nasıl anlatacağız? İnsan insana bunu nasıl yapıyor? Birlik olmak zorundayız. Başka çaresi yok. Kaz Dağları çöl olmuş. Hâlbuki burası cennet, ana kucağı..."
Doğayı korumaya kararlı olan yurttaşlar Kanadalı Alamos Gold şirketinin işletme ruhsatı aldığı Çanakkale’nin Kirazlı Köyü’ndeki maden sahasının yaklaşık bir kilometre yakınında konuşlanmış durumda.
Nöbet alanı, 2013’te Taksim’de başlayan Gezi Parkı Direnişi’ni andırıyor. Ana güzergâh’tan ‘Balaban’ tabelasıyla ayrılan yolun hemen yanı başında büyük bir kamp alanı oluşturulmuş. Nöbet yerine varıldığını ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ tabelasından anlıyorsunuz.
İlk pankartlar eylemcilerin korumaya çalıştığı ağaçlara asılmış: "Ormanlar madencilerin değil, sincaplarındır", "Her ağacı tek tek savunacağız", "Altın'cı filo, Çanakkale’yi terk et..."
Henüz eylem alanına gitmedim. Bunları da, haberleştirilen, makale halinde yazılanlardan ve de oraya gidenlerden dinlediklerimden çıkarttım.
Anlayacağınız, doğa ve çevre talanı sürecek. Buna karşı olanların direnişi de. Bize de, doğayı ve çevreyi talan edenlere dünyayı dar etmek düşüyor.
Var mısınız ?