Karşıdevrim miladı olan 14 Mayıs 1950’den sonra ulusun değer yargılarını değiştirme becerileri vardır. Devrim öğelerinin dayandığı kıstaslar siyaseten; “Halka mal olmamışları vardır” söylemiyle bulandırılmıştır. Kurtuluş savaşı zaferleriyle devrim ilke ve yasaları göz ardı edilmiştir. Cumhuriyet’in yerine saltanat övgüleri, halkçı–devletçi yaklaşım yerine vahşi liberalizm, ilerici-toplumcu bilinç yerine karşıdevrim karanlığı mevzilendirilmiştir.
Hanedanlık sistemini yerle bir eden Cumhuriyet, kurulan devletin çatısıdır. Ülkelerin, sırtlarına yüklenmiş hükümdarlıklarla yönetilmeyi kabullenmeleri yaman bir alçalmadır. Çünkü insan, tek başına soyludur. Ulusal egemenlik erkini, saltanata terk etmek kadar eşitliği zedeleyen tutum olamaz. Halkçılık ilkesi, sosyal devlet anlayışından hareketle, devrimin zeminidir. Toplumculuğun etkin olduğu ekonomik bir model, “Kamu İktisadi Teşekkülleri” eliyle; üretim, çalışma ve tüketim açısından halkın yaşamına koruyucu olarak eğilmiştir.
Bu ülkede artık; pozitif bilim anlayışının yadsındığı, hukukun üstünlüğünün tanınmadığı süreç yaşanmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş değerlerini ret ve inkâr eden akım, güçlenmektedir. Atatürk’e yönelik yergilerin, “özgürleşme” sahteciliğinde yapıldığı açıktır. “Mütareke” döneminin “Hürriyet ve İtilâf” zihniyetinden esinlenen emperyalizme tutsak devrim karşıtlığı kıskacı, sanki ulusun alınyazısı olmuştur.
Yanıltılmak ve aldatılmak konusunda hiçbir öngörü göstermeyen bir kısım halk kitlesi de, “hazır oy yığınları” yaftasını kendi üzerine iliştirmiştir. Ulusalcılık ve laikliğe yöneltilen sosyoloji ve bilim mantığı dışı saldırılar, akıl ölçütlerini kıyasıya aşmıştır. Öğretim birliğinin parçalanması, tekke, zaviye ve türbelerin yeniden açılması, dini nikahı yeterli görme, cübbe, fes ve sarık takma, alfabe ve rakamları 1928 yılı öncesine döndürme istemi, kaldırılan lakap ve unvanların yeniden geri gelmesi ve nihayet kisvelerin karmaşıklığına müdahil olunmamasıyla devrim yasaları, etkinliklerini yitirmişlerdir.
Cumhuriyet ve devrimi kenara iten bambaşka bir Türkiye ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Ayırımcı, teokratik ve siyasal döneklerinden oluşanlara göre; “Artık devrim sönmeye yüz tutmuş ve ondan geriye pek az şeyler kalmıştır.” Ama asıl yanıldıkları yargıları da budur. Çünkü bunca olumsuzluğa karşın Atatürkçüler; yıkıcı ve bağnaz, tam bağımsızlık esasından yoksun çağdışı zümreye teslim olmayacaklardır. Türkiye’nin kuruluşuna egemen olmuş devrim kazanımları için halkı bilinçlendirme ödevlerini, düşünsel alanda cesaretle sürdüreceklerdir.
Cumhuriyet ve devrimi savunanlar, güç ve kudretlerini şanlı Anadolu İhtilâli’nin antiemperyalist ivmesinden ve kuruluş yıllarının ulusalcılığa dayalı ilerici toplumculuğundan almaktadırlar. Halktan yana, bilimi rehber edinmiş ve yurttaşlık onurunu kavramış uğraşların başarısızlığı ise tarihte yoktur.