Okuduğundan çok yediğini paylaşanların görgüsüzlüğünden sıkıldım.
Sosyal medyalarında bol bol sanatçı fotoğrafı paylaşıp tek bir sanat etkinliğine dahi katılmayanların sahtekârlığından, kitaplı kahveli resimler paylaşıp sadece kahveyi içen, kitabı okumadan es geçenlerin cahilliğinden, çağırdığımız her kültür sanat etkinliğine ‘’Tabi ki mutlaka orada olacağım deyip’’ hiç birine gelmeyenlerin yalancılığından ve şiir dinletisine çağırdığımızda sanki böbreğini istemişim gibi davrananların korkularından sıkıldım...
‘’Bu olmamış ben daha iyisini yaparım’’ diyenlerin hiçbir şey yapmayışlarından sıkıldım. Eleştirenlerin yerine hiç bir şey koymayışlarından, kibirli insanların aklımı zehirleyen egolarından, bir parça güzellik üretemeyenlerin ‘’dünyaları ben yarattım’’ havalarından, kendini bir şey zannedenlerin özünde hiçbir şey olmamalarından, varlığını göklerde hissedenlerin alçaklığından sıkıldım.
Anlayışsız insanlarından sıkıldım. Bir arada yaşamayı bilmeyenlerden, ses çıkarmıyoruz diye kendini haklı hissedenlerden sıkıldım. En çokta gülmeyi bilmeyenlerin asık suratlarından, sevmeyi bilmeyenlerin kalpsizliğinden, emeğin kıymetini bilmeyenlerin hoyratlığından, dünyayı kurtarmaya çalıştığını iddia edenlerin günü kurtarmaya çalışmalarından sıkıldım.
İnsanların bu denli değişken olmasından sıkıldım. Sözlerin yalancılığından, hislerin çıkarcılığından, can dediğinin el olmasından, can dediğinin can almasından, ‘’benim’’cilikten, bencillikten ‘’benden’’ sıkıldım.
Sıkıldım ama teslim olmadım.
Çünkü hayatı anlamlı, yaşamı mutlu kılanlar da vardı onlara tutundum. Tutundum insanlık bir uçurumun ucunda oturup ayaklarını boşluğa sallarken. Çünkü bir gün daha yeryüzünde kalıp bir bardak çay içmeye, karşılıklı iki söz etmeye, sarılmaya, öpüşmeye değer, güzel insanlar da vardı. Ömrünü ülkenin aydınlık geleceğine, vaktini kendinden önce herkese ve elindekini dağıtmak için karşılıksız seve seve can atan insanlardı bunlar.
Sonra düşüp karar verdim çok olup hiç olmaktansa az olup öz olmak artık daha iyiydi. Bundan sonra böyle yapalım. Biz inandığımız, sevdiğimiz sardığımız, saydığımız yolda, ne olduğunuza, ne kadar olduğumuza değil, ne yaptığımıza, ne için yaptığımıza ve bu yaptığımızın neye yaradığına bakarak yürüyelim… Ama yürüyelim. Hiç durmadan.