Yeni eğitim öğretim döneminde pandemiye rağmen yüzyüze eğitime üç hafta kala herşey bir muamma. Belirsizlik, alabildiğine yaygın. Eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin olarak bugüne kadar ekseriyetle sendikaların şube başkanları konuştu. Zaten devlet memurluğu olan eğitim iş kolunda üyelerin veya sendikasız öğretmenlerin konuşma, yani basına konuşma yasağı var. Biz onlardan birini, isminin baş harflerini kullanmak dahil her türlü teşhirden arındırarak konuşturduk.
BOYKOT RESTİ VE SENDİKALARA ÇAĞRI
Kedi ciğer’ hikâyesi misali, “Sınıflar bölünecek de derslik buysa öğretmen, öğretmen buysa derslik nerede?” sonucu ortaya çıktı. Öğretmenimiz 40’ar kişilik sınıflarda ders yapmalarının dayatılması halinde bireysel boykot resti çekip üyesi olduğu Eğitim-İş dahil bölgemizde etkili dört eğitim sendikasına sorun temelinde, bir araya gelme çağrısında bulundu:
MEB SÜRECİ BELİRSİZLEŞTİRİYOR
“Eğitim acısından çok ciddi bir sıkıntı var. Bir milyon öğretmen, 18 – 19 milyon öğrenci eğitime başlayacak ama büyük bir belirsizlik var. Bu belirsizlikte Milli Eğitim Bakanlığı süreci belirsizleştirmek için elinden geleni yapıyor. Bunu tabi ki iddia olarak, soyut bir söz olarak söylemeyip rakamlar ya da kendi içinde bulunduğum okuldaki somut gerçeklik üzerinden anlatmak gerekir.”
DERSLERE FUL GİRSEK BİLE DOLMUYOR
Benim çalışmakta olduğum okul, 1100 öğrencili bir okul. Benim çalıştığım lisede 10 – 12 tane son sınıf var. Ortalama düşünelim. Her sınıf 30 kişi olsa, 10 sınıfta 300 kişi demektir. Bu 300 kişiye haftada beş saat edebiyat, bazı sınıflara da ek seçmeli edebiyat dersi verilmeli. Elime haftalık ders notlarını alıyorum. Okulda var olan edebiyat öğretmeni sayısına bölüyorum, yetmiyor öğretmenler. Ful girsek bile dersleri doldurmuyor.
11 DEĞİL 22 SINIFA DERS ANLATACAKSIN!
İkinci adımı atıyorum. Bakanlık diyor ki, ‘8’leri, 12’leri 21 Eylül’de okula başlatacağız. Seyreltilmiş sınıflarda.’ Ne anlıyoruz bundan. 21 Eylül’de diyelim ki 12’leri derslere çağıracağız. Ama sınıf 40 kişilikse 20’şerli iki ayrı sınıf yapacağız. Bu durumda 11 tane 12’nci sınıf varsa, ikiye bölersen sınıfları 22 tane sınıf çıkar. Bu sınıfların tamamına beşer saat ister okulda, ister sınıfta online çevirim içi ders anlat. Toplam her sınıfa haftalık beş saat edebiyat anlatacaksın. 11 değil de 22 sınıfa beşer saat edebiyat dersi anlatacaksın.
EN AZ BEŞ ÖĞRETMEN DAHA ATANMALI
Var olan mevcut edebiyat öğretmeni sayısına bölüyorum. Çıkan durum şu. Altı öğretmeniz. En az beş tane daha öğretmenin atanması lazım okula. Bakanlık gerçekten 12’leri ikiye bölecekse kendi branşımda en az birkaç öğretmen daha almış olması lazım. Bu sadece benim branşım. Bunun matematiği, fiziği, kimyası, tarihi var. Yani bir okulda 50 öğretmen varsa en az 20-30 öğretmene daha ihtiyaç var.
DEMEK Kİ SINIFLARI İKİYE BÖLMEYECEKSİN
Bunu Türkiye genelinde düşünün. Hesap ortada. Kendi okulumuz genelinde düşünelim. Bu öğretmenleri atamayacaksak, ki atamıyor zaten. Bu durumda ücretli öğretmen alması lazım. İlçe Milli Eğitim’e bakıyorum, ücretli eleman alımı başvurusu yok. Tek bir tane yok. Sen en azından bu okulda 5-10-15 öğretmene ihtiyaç varken 6 öğretmenle yola çıkıyorsan demek ki 12’leri veya 8’leri ikiye bölmeyeceksin. Böleceksen öğretmen lazım.
40 KİŞİLİK SINIFLARDA ZORLA DERSE SOKACAKLAR
21 Eylül’de göstermelik çağıracaksın. Bir iki hafta çocuklar gidecek. Öğretmenleri de baskı altına alacaksın. 30-40 kişilik sınıflara zorla sokacaksın. Bir iki hafta sonra da, ‘Arkadaş virüs çok yayıldı. Tüm gruplarda online derse geçiyoruz’ diyeceksin. Böylece bu dönemi atlatmaya çalışacaksın. Somut veriler bana bunu anlatıyor. Yani Milli Eğitim Bakanlığı bunu yapacak. Eğer bunu yapmayacaksa öğretmen alması, sınıflara bölmesi lazım. 9-10-11 gibi ara sınıfları da hesaba katarsak bir sürü öğretmen alması lazım. Öğretmen alımı yok.
BEN O DERSE GİRMEM
Sözleşmeli, daha doğrusu ücretli öğretmeni de almıyorsun. Sınıfları bölmemişsin. Ders programları belli değil. 21 Eylül’de okullar açılıyor. Ben bir öğretmen olarak 21 Eylül’de okula gittiğimde bana 9’dan 12’ye hangi sınıf olursa olsun 40 kişilik sınıf verildiği an derse girmem. Suç ya da değil, beni ilgilendirmiyor. Derse girmem. Benim suçum değil, benim sağlığım önemli.
HAKKIMDA SORUŞTURMA AÇILMASINI TALEP EDİYORUM
Bireysel olarak dilekçe yazacağım: ’40 kişilik sınıfta derse girmek istemiyorum. Ret ediyorum. Hakkımda soruşturma açılmasını talep ediyorum. MEM lütfen benim hakkımda soruşturma açsın ya da hesap sorsun’ talebiyle dilekçe bırakacağım. Bu talebi ben bireysel olarak yapacağım ama aslında birçok öğretmenin de böyle bir tepki göstereceğini düşünebiliyorum.
ÖRGÜTLÜ BİR TEPKİYE DÖNÜŞMELİ
Hatta bu tepkinin bireysel bir tepki olmaktan ziyade sendikaların en azından Gebze özelinde bir araya gelerek örgütlü bir tepkiye dönüştürülmesi gerektiğini de düşünüyorum. İzmir, Ankara, Hakkari… nereye bakarsanız bakın Türkiye’nin hiçbir yerinde sendikal anlamda ses yok. Sendikaları eleştirmiyorum. Yanlış anlamayın. Çünkü hakikaten zor, belirsiz bir süreç, kabul ediyorum. Ama yine de sendikalar bu konuda duyarlı olur. Öğretmenleri ile, ‘Ne yapabiliriz?’ konusunda en azından bir kafa yorması lazım.
DÖRT SENDİKA BİR ARAYA GELMELİ
Kendi sendikam (Eğitim-İş) ve diğer sendikalar dâhil. Hatta bırakın siyasal bakış farklılıklarını, ideolojik farklılıkları. Bir araya gelebilecek olan sendikaların, acilen, özellikle Gebze’de, işçi memleketinde bir araya gelmesi, görüşmesi, fikir birliği yaratması, 21 Eylül’e ne yapacağını bilerek adım atması gerekir. Sanırım yapılması en doğru şey Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Türk Eğitim-Sen, hatta zorlanılmalı Eğitim Bir-Sen, yani eğer dürüst sendikacılık yapıyorlarsa, haktan hukuktan yanalarsa onlar da bu sürece zorlanılmalı. Davet edilmeli. Gelmiyorlarsa teşhir edilmeli. Ortak karar alınmalı. 21 Eylül günü dilekçe mi vereceğiz, derse mi girmeyeceğiz, ‘hakkımızda soruşturma açın mı?’ diyeceğiz? Ne diyeceksek ortak akılla bunu yaratmalı ve ortaya koymalıyız.
GEBZE’DE HİÇBİR OKUL EĞİTİME HAZIR DEĞİL
Yani Türkiye’de süreç şu anda böyle. Ha televizyonlarda, göstermelik iki üç tane okulda süslü püslü bir eğitim verilerek sanki bütün Türkiye’de bütün okullar bu eğitime hazırmış gibi bir hava yaratılıyor. Hayır efendim. Ben Gebze’nin bir öğretmeniyim. Gebze’de hiçbir okul eğitime hazır değil. Hiçbir okulun sınıfları henüz daha bölünmüş değil. Sınıflar bölündüğünde yedek, gerekli olan öğretmenlere dair tek bir düzenleme, adım atılmış, çalışma yapılmış değil. Bir belirsizlikle bizi 21 Eylül günü okullara mahkûm etmek isteyecekler. Burada da Bakanlık bir iki hafta en azından 12’nci sınıfları çağırıp sonrasında, ‘Olmadı arkadaş. Bak 1500 – 2000’lere çıkıyor rakamlar. Çare yok’ deyip, veliyi de susturup online eğitime geçecek. Bu dönemi bu şekilde atlatma planı var.
YÜZYÜZE EĞİTİM YAPALIM AMA
Online üzerinden eğitime geçse dahi hala risk var. Yani şu an online eğitime geçilse, bunun programları yapılsa ve bu net söylense risk tabi ki çok azalacak. Ben, ‘online yöntemine geçelim’ demiyorum. ‘Yüz yüze, canlı ders yapalım diyorum’ ama zemin hazırlanması koşuluyla yapalım. Ama Bakanlık bu zemini hazırlamıyor.
OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDERSİN
Türkiye’de 800-900 bin öğretmen varsa en az 300-400 bin öğretmen daha alınmalı. 90-100 bin derslik varsa, bir o kadar dersliğe daha ihtiyaç gerektiriyor. Bunu nasıl çözersin: Sabahçı, öğlenci diye ikili eğitime geçersin. Acilen sözleşmeli, ücretli öğretmenler alırsın. En azından pandemi sonlanıncaya, bir çare bulununcaya kadar olağanüstü hal ilan edersin eğitimde. Hakikaten eğitimden yana bir derdin varsa süreci götürürsün. Ama bunların bunu yapmaya niyeti yok. Ekonomik güçleri var yok, Hazine’de para var yok. Bunlar beni ilgilendirmiyor. Çünkü Hazine’de para olmasının sebebi ben değilim, olmaması da hiç ben değilim. Ben vatandaşım. Bu devlet eğitim istiyor, eğitim hakkımı kullanmak istiyorum.
ALDATILMAK İSTEMİYORUM
İkinci beklentim bir öğretmen olarak, aldatılmak istemiyorum. Üçüncü beklentim, net süreci görmek istiyorum bir eğitimci olarak. Dördüncü beklentim, sendikaların atıl konumdan çıkıp, birkaç gün içinde hızla bir araya gelip, ortak akıl yaratıp kendine bağlı öğretmenlere, ‘Arkadaşlar. Yapılması gereken budur’ demesini ve bizim de ona uygun bir motivasyonla adım atması gerekir. Bunu bekliyorum.
OKULUMDA BAĞIŞ DAYATMASI GÖRMEDİM
(Soru üzerine) Son süreçte okulumla ilgili bir bağış dayatması ben görmedim. Ama her yıl geleneksel, 9’ncu sınıflar öğrencilerinin kayıtları yapılırken gönüllülük temelinde okula bağış yapılması için bir miktar bağış istenir. Veli verir vermez ama okulumda bugüne kadar öyle bir sıkıntı yaşamadım. Ya da belki bizlerin tepki göstereceğini bildiğinden idare bu konuda vatandaşa aba altından sopa göstermedi. Böyle bir şeye hiçbir zaman tanık olmadım. Usulen bağış istenir. Veli verebilecek durumdaysa verir, vermeyecekse de vermez. Şu son süreçte maskedir, dezenfeksiyondur, ateş ölçerdir.. böyle bir bağış durumuna tanık olmadım. Başka okullara dair şüphem var, vardır büyük ihtimalle.
EKİPMAN OLARAK DA HAZIR DEĞİL AMA
Okulumuz ekipman olarak da kesinlikle hazır değil. Ama ekipman hiç önemli değil benim için. Okulun öğretmenleriyle birlikte dezenfeksiyonu alırız. Maskeleri kendi cebimizden alırız. Bizim asıl beklentimiz şu: 40 kişilik bir sınıfta ders yapılmaz. 40-45 kişilik sınıf 20-22 kişiye iniyorsa, o zaman hijyen koşulları da sağlanmış olursa seve seve ders yaparız. Yapmak da istiyoruz çünkü halkın çocuklarına eğitim veriyoruz. Ama bu fiziki altyapı hazırlanmadıkça, oraya iki ateş ölçer, her koridora dezenfeksiyon suyu koymuşsun. Bunların bizim için en azından benim için bir kıymeti yok. Ekipman sorun değil ama halihazırda onlarda bile sıkıntı var. Büyük bir ihtimalle bizden de tahmin edebiliyorum; maske, dezenfeksiyon parası istenebilir. Şu ana kadar tanık olmadım ama istenebilir. Niye? Çünkü devlet yeterince katkı vermiyor.”
(Haber Merkezi)