Deprem özetle, yer kabuğu katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi sonucu meydana gelen sismik hareketliliktir.
Doğal afetler dünyanın oluşumundan bugüne değin vardı, yarın da olmaya devam edecek.
Depremlerde öyle.
Anadolu topraklarında on binlerce yıldır depremler, yer sarsıntıları ardı ardına yaşanıyor.
Tarihi kayıt olarak Anadolu’da bilinen ilk deprem 13 Aralık 115 tarihinde Antakya merkezli olarak 7,5 şiddetinde gerçekleşmiş 260 bin kişi yaşamını yitirmişti.
29 Kasım 114 yılında Maraş’ta şiddetli bir deprem meydana gelmiş, 40 bini aşkın insan yaşamını yitirmişti. Bu deprem Adıyaman, Urfa, Antakya, Elbistan gibi çevre bölgelerde etkili olmuştu.
1268 yılında Adana Kozan’da 7,0 şiddetinde deprem meydana gelmiş 60 bin civarı insan kaybı yaşanmıştı.
3 Nisan 1872’de Antakya Amik Ovası merkez üssü 7,2 şiddetinde bir depremde 1800 kişi yaşamını yitirmişti.
27 Aralık 1939’da merkez üssü Erzincan olan 7,9 büyüklüğünde ki deprem de can kaybı 32 bin 968 kişiydi.
Yakın tarihimizde 17 Ağustos 1999 depremi başta olmak üzere ülkemizin yıkıcı fay hatları üzerinde yer alan bölgelerinde çok sayıda irili, ufaklı deprem oldu.
Bunları şunun içinde yazdım, deprem doğal bir olaydır ve bilim ve akıl dışı herhangi bir şeyle alakası yoktur.
Depremi sadece bir kader, yazgı olarak kabul etmek ise gelecekte depremlerin yıkıcılığına ve can kayıplarına karşı hiçbir şey yapmamak anlamına gelir.
Depremlerin yıkıcılığının önlenmesi ise bilimin ve aklın yolundan gitmekle mümkündür.
Bir süredir İstanbul depreminden söz ediliyor ve konuyu yakından takip eden bilim adamlarınca deprem olasılığının yüzde 60’ları aştığı ifade ediliyor.
Ülkeyi yönetenlerin olası bir İstanbul depremi öncesine dönük hangi hazırlıklar var, neler yapılıyor bilen yok.
Deprem sadece bekleniyor!
Ülkemiz de deprem sonrasına yönelik mesai ve zihniyet bir an önce terk edilmesi gerekiyor.
Bunları yer bilimleri uzmanı olarak değil sıradan bir yurttaş olarak bizler düşünüyorsak ve de derin bir endişe taşıyorsak ülkeyi yönetenlerin de artık görmesi ve gerekeni yapması kaçınılmazdır.
Hiç kimse depremi kadere bağlayarak gerçeklerin üzerini örtemez!
Japonya gibi bir örnek var karşımızda.
Japonya’nın depremle mücadelesi örnek alınmalıdır.
Geçtiğimiz yıl Japonya’nın Fukuşima kentinde meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki depremde 4 kişi yaşamını yitirmiş, 107 kişi ise yaralanmış. Fukuşima’nın nüfusu 290 bindir.
Eğer Japonlarda işin içinden kader diyerek sıyrılsaydı, deprem sonrasına hazırlık yapsaydı 4 değil 40 bin kişi bu depremde ölürdü.
Sonuç olarak deprem asla bir kader değildir, sonuçları ve yıkımları bilimin, aklın gösterdiği yolla en aza indirilebilir.
Yeter ki depremi bilimin ışığında ve yolunda değerlendirip deprem öncesine göre önlemlerimizi, hazırlıklarımızı yapalım.