İzmit Körfezi geneli ve Eskihisar’da balıkçılık avlanma sahalarına yönelik daralmanın ardından Marmara Denizi’nin sorunu müsilajla bir darbe daha aldı. Yetkililerin çözüm üretmekte zorlandığı konuyu Eskihisar Su Ürünleri Kooperatifi Üyesi Ersin Duman da değerlendirdi. Duman, müsilaj üzerine yaptığı değerlendirmede denize atık dökenlerin en ağır cezayı alması gerektiğini söyledi. Duman şunları kaydetti:
ÖRÜMCEK AĞI GİBİ SARDI
“Müsilaj şu anda 15 metreden sonrasını örümcek ağı gibi sarmış durumda. Bu durumda yapılacak işi doğadan beklemekten başka çare yok. Ama şu andan itibaren denize atık atan/döken herkesle ciddi mücadele edilmeli. Herhangi bir sebeple denize atık karıştıranın en ağır şekilde cezalandırılması için çalışılmalı.
Denize akan bütün dereleri, çayları, nehirleri her türlü atık suların kanalizasyon hattı haline getirdik. Denizleri foseptik çukuru olarak kullanıyoruz. Sifonlar çekildikten 15 dakika sonra atıklar denizde. 30-35 yıldır bu böyle gurur duyulan bir yöntem olarak birileri tarafından övünülerek anlatılıyor.
KİMLER ONAY VERDİ?
Kimler bu dâhiyane sistemi önce İstanbul'da sonra diğer tüm kıyı kentlerinde uygulamaya başladı? Kimler sözde bilimsel çalışmalar yaparak buna yol verdi, onay verdi? İstanbul’da günlük yaklaşık 3 milyon ton atık su hiç bir arıtma yapılmadan Marmara’ya, alt akıntıya veriliyor.
ATIKLARDA DEĞİŞİM
Bir süre önce Gebze Belediyesi Meclis Üyesi Saide Arslan Çalışkan ile konuşurken biyolojik ve ileri biyolojik arıtma sistemlerinin efektif çalışmasına dair bir bilgi paylaştı.20-30 yıl önceki atık suların kirletici kompozisyonu ile günümüzün atıksu kirletici kompozisyonlari çok farklı. O yıllarda makyaj temizleme malzemelerinde nano partiküller, mikro plastikler kullanılmıyordu. Bu ve buna benzer bileşenler bakteriler ile yapılan biyolojik arıtmaları olumsuz etkiliyorlar.
YÜZDE 75’İ ARITMAYA TABİ TUTULMUYOR
İstanbul atık sularının yaklaşık yüzde 75’i hiçbir arıtmaya tabii tutulmadan direkt derin deniz deşarjı yapılıyor. İstanbul’daki gerek biyolojik arıtma sistemleri gerekse ileri biyolojik arıtma sistemlerinin ne kadar efektif çalıştığı sorgulanması gereken bir başka durum. Denetim kamuda olup İl Çevre Müdürlüğü, İl Hıfzıssıhha Müdürlüğü ve nihayet Vali otoritesindedir. Bir başka deyişle Vali her türlü yetkiye sahiptir fakat sorumluluğu böyle yürümemektedir.
TARAFSIZ GÖZLEM VAR MI?
Arıtma tesislerinin kamuda/belediyede olanları kendi denetim raporlarını kendileri hazırlıyorlar ve kendi sitelerinde yayınlıyorlar. Özel sektöre ait arıtma tesislerinin denetlenmesi kamu tarafından yapılması gerekirken firmalar kayırılıyor, raporlar hasıraltı ediliyor. İSKİ arıtma tesislerinin çoğunun azot gideren süreçlere sahip olduğunu söylüyor bu konuda, tarafsız gözlem var mı bilmiyorum.
Fosfor ise metalik bir element olması bakımından anaerobik bir çamur işleme sureci ile çamurdan alınarak giderilmesi lazım, böyle bir çalışma var mı o da meçhul. Çünkü anaerobik süreç tesisleri daha pahalı tesisler.
ŞEFFAFLIK AÇISINDAN ÖNEMLİ
Kısaca hem kamu hem de özel kesim deşarjlarının denetiminin akredite ve gönüllü, tam tarafsız bilim birimlerince raporlanmasını şeffaflık açısından önemli buluyorum. Bu raporlamalar deşifre edildiği sürece denetimler işe yarayacaktır.
Marmara Bölgesi belediyelerinin su ve kanalizasyon işleri kurumlarının hangilerinde azot ve fosfor giderici arıtma işlemi uygulanıyor? Atık suyun ne kadarı yeniden kullanılıyor? Salyaya karşı belediyeler ne yapıyor? Sanayi kuruluşlarının 2020 ve 2021 atık denetim raporları nedir? Salyayı gidermek için sanayi atığına karşı ne yapılacak, vs...
UYGULAMALAR SONUÇ VERDİ Mİ?
Bu gün itibarı ile konu Marmara Denizi‘ne ulaşan atık ve kanalizasyon sorunu veya derin deniz deşarjları veya böyle bilim dışı bir girişime körü körüne karşı çıkılıp, çıkılmamış olması değildir. Gerçek konu çok büyük finansmanını halkın karşıladığı uygulamaların soruna gerçekçi bir çözüm getirip, getirememiş olduğunda düğümlenmektedir.
Eğer gerçek anlamda bir şey yapılmak isteniyorsa;
İlk önce durumun masaya serilip tüm açıklığı ile irdelenmesi, söz konusu hataları yapan tüm kurum, kuruluş ve kişilerin ve durumun açıklıkla, şeffaf bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
BÜTÜN AÇIKLIĞI İLE
Ancak bu şekilde hâlihazırda uygulanan palyatif yöntemin bütün açıklığı ile “ipliği pazara çıkartılmış” olur. Bu da, bu yol tıkandığına göre idarenin yeni yollar araması ve siyasi taahhütlerin farklı olması gereğini ortaya koyacaktır. Yüzleşme, hesap verme ve bugün geldiğimiz noktada çözüm önerilerine ve taahhüt edenlere sınırlayıcı etmen olacaktır.
Kanımca, sivil toplum örgüt ve bireyleri olarak işin detaylarına inmeden, işi kapsamından uzaklaştırmak isteyeceklere fırsat vermeden, bu ana unsuru açıkça dile getirip, bu konuda tüm gücümüz ve enerjimizi kullanmak esas amacımız olmalıdır. Çok da vakit kaybetmemizin pek bir anlamı yok!”