Demek ki basına “beleş” değil demek ki tek yol KOGACE imiş

Aktan Uslu

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz”

Çok bildik bu slogan özetle; örneğin daha iyi bir yaşam için verilen mücadelenin birey veya sınırlı sayıda insanı kapsaması halinde kurtuluşun tek başına olmadığı anlamını taşırmış.

Yani, ya hep beraber ya hiç birimiz…

Basın camiası olarak bunun örnekleri, en acı örneklerini hem yakın, hem de çok yakın tarihimizde yaşadık.

Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’nde birinci ve birbuçukuncu Çetin Gürol dönemi, bir ve birbuçukuncu dönemlerdeki yönetimleriyle birlikte bu mesleğin ilimizde, karabasan yılları oldu adeta.

Karanlığın en baskın olduğu süreç, aynı zamanda aydınlığında en yakın olduğu zaman idi ve öyle de oldu.

Zifiri karanlıkta gidilen bir olağanüstü kongrede, burun farkıyla da olsa, kısmen de olsa gömüldüler.

Kısmen diyorum çünkü birbuçukuncu dönemde mevcut yönetim ikiye ayrıldığında Gürol’a bayrak açanlar, hiç hak etmedikleri şekilde bu dönemde bir şekilde yer edindiler.

Halbuki bedel ödemeli ve cemiyetin tam anlamıyla önünü açmalı idiler.

Cemal Kaplan başkanlığındaki mevcut yönetimin, bir önceki dönemin haltlarının üzerine gidememesinin ana gerekçelerinden biri budur.

Yönetiminde yer alan ve geçen dönemde de yönetimde yer alanların canını sıkan mevzular, şekil o ki vardır.

Neyse uzun hikaye, ayrıntılı detay.

Çetin Gürol’u ve kimi arkadaşlarını yer yer Kenan Evren’e benzettiğim de olur.

Askeri darbenin ilk başlarındaki Kenan Evren ile geberirken ki Kenan Evren arasında ne kadar çok fark var, di mi?

Avuçları patlarcasına alkışlayan bir toplumdan ağız dolusu küfürle yetinemeyen bir topluma.

Ve ne gariptir ki günümüz antievrenistlerinin arasında varlığını aslında Evren’e borçlu olan, iktidarda yer alan zümre dahi vardır.

Neyse, orayı da çok kurcalamayalım.

Yine Çetin Gürol dönemine döndüğümüzde mesleğin edindiği “kazanımlara” şöyle bir göz attığımızda..

Hadi ormanlık alan işgal edilerek yapılan konutları, çok kişiyi mutlu etti ve temel ihtiyaçtı bir kenara koyalım..

Çok büyük kesimi çok mutlu eden o gezelim görelimleri hesap ettiğimizde..

“Bedava” imiş gibi gözüken o nimetler için aslında ne kadar büyük bedeller ödediğimizin farkında mı idik..

Kaldı ki o süreçte, KOGACE yönetiminin şahsıma yönelik adaletsizliğine isyan edip mücadele ettiğimiz süreçte..

Bir telefon görüşmesinde bir meslek büyüğü olarak Mustafa Bağdiken’in bana..

Sanki ağlamışım sızlanmışım, sanki Mustafa abimize, “Devreye gir. Alsınlar beni geri…” falan diye ağlak olmuşum..

Altı üstü bir konuda bilgisi varsa akıl danışmak istemişim yahu. Eski başkanlarımızdandı zaar..

“Sen de çok sesini çıkartmasaydın canım…!”

Sene 2015’ti..

Benim için o günkü, o ana kadar ki Mustafa Bağdiken gitti..

Şimdi orada, burada, şurada ola ki görsem formalite gereği selam vereceğim başka bir Mustafa Bağdiken geldi!

Ne demek ya, hem de bana: Sesini çıkartmasaydın.

Bedava imiş gibi gözüken o hizmetlerin bedelinin ne kadar yüksek olduğunu en son Özel Merkez Hastanesi’nin malum skandalında yaşadık..

“Hayırsever iş adamı”na ait hastanenin İbrahim Ağa Caddesi’ne cepheli yerinde, otobüs durağının olduğu yerde bir insan kıvrım kıvrım can veriyor..

Bir müddet sonra 112 ambulans geliyor..

Kuvvetle muhtemel 10 metre sonra sağa dönüp 5 metre daha içeri girip Özel Merkez’in acilinin önünde soluğu alıyor.

Ve bu vakayı Gebze yerel basınında yazan, yazabilen gazete, gazeteci sayısı o kadar az ki.

İşverenim diye söylemiyorum.

Bir kez daha gönlümde yere göğe sığdıramıyorum Ahmet Zeki Ayar’ı..

“Durun yahu, Merkez’in bizde de reklamı var. Ya keserse” demek yok..

Kaldı ki aynı vakayı Özer Elektrik’te de yaşamışız..

Ben sonra fark ettim.

Meğersem Özer Elektrik, her dönemin iktidarının gazetesi araçılığı ile bizim gazeteye de “masum” bir ilan/reklam göndermiş.

Her dönemin iktidarı; hazmeder bu gibi ilanları, reklamları..

Görmezden görüverir olanı biteni de..

Bizi de kendi gibi sanmış.

İlana rağmen devam eden habercilik anlayışımız gereği galiba Ahmet Zeki Ayar bir faturasını yakmış!

Çok da tınnn…

Yine Özel Merkez’e döndüğümüzde yeni yerin açılışında “Hayırsever iş adamı”, “Başarılı iş adamı”, “Bilmem kaç senesinin yılın en”i iş adamı Hakan Höbek’ten..

“Bedava” sağlık hizmeti isterken, alırken, sürdürürken..

Aslında o “bedava” sandıkları hizmetin bedelinin ne kadar ağır olduğunun ya farkında değiller

Ya da onlar için de

Çok da tınnn…

Hakan Höbek..

Vahşi kapitalist düzenin bir pratisyeni olarak..

Yaralı parmağa küçük suyunu lütfeder mi acep!

İşte ey yurdum insanı, bölgem gazetecisi ve “gazetecisi”

Bedava sandığınız o hizmetler karşılığı o haberi görmezden gelerek kalem elinizde olsa dahi, kolunuzu kaptırdınız.

Bağımsızlığınızı, özgürlüğünüzü..

Belki de bile isteye, üç beş kuruşluk sağlık hizmetleri için aslında namusunuzu ulan namusunuzu..

Haber namussa namusunuzu..

Teslim ettiniz vahşi kapitalizme.

Üstelik bile isteye..

Beyninizin ırzına geçilirken..

Tecavüz kaçınılmazsa tadını çıkarmak istercesine..

Teslim ettiniz kendinizi faturalıysa KDV hariç, faturasızsa KDV dahil.. Para denen illete.

Ve çözüm..

Tek çözüm, önce ve yeniden tek çatıda birliktelikte.

O çözümün GEGACE’de olmadığı, Dilovası ve Çayırova’daki gazeteci “derneklerinde” olmadığı ortada.

Yaşıyor, yakınıyor, isyan ediyor, gelip anlatıyorsunuz.

Farkına vardıysanız tek başına kurtuluş olamayacağının..

Hep birlikte kurtuluş için

Tek çözüm, tek yol..

KOGACE…