Merhaba sevgili okur. Hem kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, hem de değişmek mümkün mü? Çelişkili gibi görünse de ünlü terapist Carl Rogers’a göre iyi bir hayatın formülü budur. “Kendimi olduğum gibi kabul ettiğimde değişebiliyorum.” diye yazar terapist. Ancak miskin bir kabullenişten değil, sürekli ve içten bir değerlendirme sürecinden bahseder. Bize suçluluk veren, gerçek dışı standartların baskısından kurtuldukça, değişim de içimizde serpilmeye başlar. Günümüzde değişim ve kendimizi kabul etmek birbirinin ikamesi olarak gösterilir. Bir uçta, istersek her şeyi başarabileceğimizi, ideal halimize ulaşmamız için sorumluluk almamızı söyleyen görüş bulunur. Sahip olduğumuz psikolojik zorlukların, maddi durumumuzun, statümüzün hiçbir önemi yoktur. İradeyle her şeyin üstesinden gelebiliriz. Ne kadar sağlıklı, güzel, sportif, ahlaklı, başarılı, özgüvenli, rekabetçi, zengin olmamız gerektiği konusunda gerçek dışı standartlar yaratır. Çoğumuz bu standartları geçemediğimiz için kendimizi suçlar ve yetersiz hissederiz. Diğer uçta ise kendimizi her halimizle onaylamamız gerektiğini söyleyen görüş bulunur. Asla pişmanlık hissetmememizi ve hiçbir emek harcamasak bile her şeyin en iyisini hak ettiğimizi söyler. Ama zemini güçsüz olduğu için sık sık çöker. Bu nedenle her yere hatırlatıcılar koymak zorunda kalırız. Yani bir yandan gerçek dışı standartlar altında ezilip acı çeker, diğer yandan çektiğimiz acıdan kurtulmak için kendimizi her halimizle sevmemiz gerektiğini telkin edip, bunu da herkesten bekleriz. Pek işe yarıyor gibi görünmez. Oysa kedilerin böyle sorunları olmaz. John Gray, Kedi Felsefesi adlı eserinde, onların kendileri olmaktan mutluluk duyduğunu, oysa biz insanların kendimizden kaçarak veya sürekli bir ideali kovalayarak çaresizce mutlu olmaya çalıştığımızı söyler. Çünkü kedilerin aksine bizler özdeğerlendirme yapmaya mahkumuz. Öz farkındalığımız, otomatik olarak kendimizi ideal olanla karşılaştırmayı beraberinde getirir. Hatta, birçok uzmana göre, bunun için evrilmiştir. |