Dayanışmanın önemi

 

 

Gazetecilik zor, bir o kadar da sıkıntılı meslektir. Haberlerinizle, bazen ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamazsınız. Hele ki, kendini muktedir ilan edenlere hiç yaranamazsınız.

El altından gönderilen mesajlarla, önce yolunuza taş koyulur, sonra da size açıktan cephe alanların tehditleriyle karşılaşırsınız.

Tehdit edenin kimliği de çok önemli tabi ki…

İşte o tehditlerden biri bugünlerde yaşanıyor. Türkiye’de gazetecilik artık her gün baskı, şiddet, dava, tutuklama, para cezaları ile gündeme geliyor.

Siyasi iktidar kendisi gibi düşünmeyen gazetecileri, gazeteleri baskı altına alıyor, tehdit ediyor, davalar açıyor. Hatta darp edip tutukluyor.

Sadece geçtiğimiz haftaya baktığımız zaman dahi ortaya çıkan tablo içler acısı boyutta. Gelecek Gazetesine yapılan baskında 4 günlük gözaltının ardından, 3 meslektaşımız serbest bırakılırken, Ufuk Erhan tutuklandı.

Gezi direnişinin 2. yıl dönümünde Zaman Gazetesi muhabiri Emre Şencan’a yapılan polis şiddeti, ana haber kuşaklarının yüz kızartıcı haberi oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir televizyon kanalında MİT TIR’ları ile ilgili gerçekleri ortaya çıkarttığı için Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı tehdit etmesi “Yok artık” dedirten cinstendi.

Bu tür tehditlerin arttığı ve daha da artacağı görünen bir dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden de, tüm gazetecilerin dayanışması çok önemlidir. Yaşarken dayanışmayı beceremeyen insanların, herhangi birinin özgürlükleri kısıtlandığında, öldürüldüğünde ya da yaptığı işindeki özgürlüğü elinden alındıktan sonra dayanışma içerisine girme çabalarının ne yazık ki pek karşılığı olmuyor.

O yüzden;

Tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını,

Gazeteciye şiddet uygulayan güvenlik güçlerinin derhal cezalandırılmasını,

Sansürü gazeteciliği yapılamaz hale getirmesi için bir tedbir olarak kullanılmasından derhal vazgeçilmesini,

Gazetecilerin açıkça tehdit edildiğini gösteren değerlendirmelere derhal son verilmesini istemek bugünün görevidir.

Gazeteciler, haklarında açılan davalarla adliyelerde gezinen insanlar olmadıkça,

Gazeteciler, haberleştirdikleri olaylar dolayısıyla tehdit edilmedikçe,

Gazeteciler, muhalif duruşları dolayısıyla öldürülmedikçe toplum olarak gelişir ve çağdaşlaşırız.

Unutulmaması gereken bir gerçek şudur; ‘’Bizler, devlet memuru değil gazeteciyiz. Halk adına, devletten hesap soran gazetecileriz.’’ Bu anlayışın dışında bir duruşumuz yok, olmayacak da.

Diğerlerinin neler yapabildiğini özellikle son 13 yıldır herkes görüyor. Gazeteci bağımsızlığını ve özgürlüğünü korumadıkça, halk adına devlete bile hesap soramadıkça, yaşam bir cehenneme döner.

Hemen herkes biliyor ki;

Halkın haber alma özgürlüğüne inanan, bunun için becerilerini toplumla paylaşan, duygudaşlık ve halkıyla yoldaşlık yapan gazeteciler, toplumu bir adım ileriye çekebilir.

Yandaşlığın, suskunluğun ve biat ederek yaşamanın özellikle de gazeteciler ve gazeteler için ne anlama geldiğini, bu tür ‘’iliştirilmiş gazeteciliğin‘’ topluma nelere malolduğunu uzun bir süredir görüyoruz zaten.

Bu yüzden de, dayanışmanın tam zamanıdır. Dayanışmayı şimdi büyüterek, artık bu kabustan kurtulmalıyız…