ÇYDD’den MEB’e mektup: ÇEDES projesi sona ermeli

ÇYDD, Milli Eğitim Bakanlığı’na açık mektup yazdı. 12 maddeye yer verilen mektupta ÇEDES projesinin sonlandırılması istendi

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği - ÇYDD, Milli Eğitim Bakanlığı’na açık mektup yazdı. 12 maddeye yer verilen mektupta ÇEDES projesinin sonlandırılması istendi. Derneğin Gebze Şubesi tarafından da paylaşılan mektupta şu görüşlere yer verildi:

“1989 yılında kurulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), bugün 34 yaşında.

Derneğimiz bu 34 yılda, başta Milli Eğitim Bakanlığımız olmak üzere kamu kurumları ile etkin iş birliği sonucunda: 56 okul, 36 yurt, 17 derslikli 6 ana okulu, 3.551 okula 5.130.131 adet kitap bağışı ve 36 kütüphane, 769 ana sınıfı, 555 oyun parkı yaptırmış ve tümünü başta Bakanlığınız olmak üzere ilgili kamu kurumlarına teslim etmiştir. Yine derneğimiz bugüne kadar 104 bin 915 ortaöğretim, 61 bin 42 üniversite öğrencisine burs vermiştir.

Covid 19 salgını nedeniyle uzaktan eğitim yapıldığı dönemde, derneğimiz toplam 5 bin 224 öğrencimize bilgisayar ve tablet vermiştir. Halen 9 bin 819 ortaöğretim, 15 bin 196 üniversite öğrencisi derneğimizden burs almaktadır. Ulusumuzu acıya boğan 6 Şubat depremleri sonrasında derneğimiz, bölgede burs verdiği 3 bin öğrenciye depremin ertesi günü 1.000 TL acil yardım desteği yapmış, deprem bölgesinden 2 bin 700 afetzede öğrencinin burs başvurusunu almış ve belgelerini tamamlayan öğrencilerimizin burslarını ödemeye başlamıştır.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, bütün olanakları ve kaynakları ile bu çalışmaları hayata geçirmekte ve Büyük Atatürk’ün çağdaş uygarlık seviyesine erişilmesi hedefinin en önemli aracı olarak gördüğü çağdaş, laik ve bilimsel eğitimi desteklemektedir; derneğimiz bu çalışmalarını arttırarak devam ettirecektir.

Millî Eğitim Bakanlığı’ndan ulusumuzun çağdaş geleceği ve kamu yararı adına beklentilerimizi, aşağıdaki başlıklar halinde Bakanlıkla ve kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz:

1- Kamuoyunda büyük tartışma yaratan Anayasa’ya ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı ÇEDES projesi ve protokolü sona erdirilmelidir. Okullarda eğitim ve öğretim gerekli formasyona sahip MEB kadrosundaki öğretmenler tarafından verilmelidir. Bu konuda personel eksikliği var ise atanma bekleyen eğitim fakültesi mezunu öğretmenlere öncelik verilmelidir. Okullarda imam, müezzin ve her ne sıfatla olursa olsun din görevlileri bulundurulmamalı, okulların öğrenci ve öğretmenlerden oluşan ekosistemi özenle korunmalıdır.

2- Laik, bilimsel ve karma eğitim ödünsüz şekilde korunmalıdır. Okullarda ve MEB teşkilatında hiçbir tarikat ve cemaat yapılanmasına izin verilmemelidir. Tarikat ve cemaatlerin yüzyılın iyilik hareketi denilerek kamu kurumlarına ve eğitim alanına girmesinin acısını FETÖ darbe girişimi ile ulusça yaşadığımızı unutmamalıyız, gerekli dersler çıkarılmalı, benzer hatalar yapılmamalıdır.

3- Milli Eğitim Bakanlığı’na bütçeden ayrılan pay ve bu ölçüde okullara gönderilen ödenekler de arttırılmalıdır. Okul çağındaki çocuklara sosyal devletin bir gereği olarak beslenme desteği verilmelidir. Okulların niteliği ve ulaşılabilirliği, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının en temel koşuludur.

4- Zorunlu temel eğitim, liseyi de kapsayacak şekilde kesintisiz ve bütüncül bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

5- Kız çocuklarının okullaşmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, okulda olması gerektiği halde okullaşamamış çocuklar sıkı şekilde takip edilerek okullaşmaları sağlanmalı, çocuk işçilik ülke gerçeği olmaktan çıkarılmalıdır. Bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı’nın yasal yetki ve sorumlukları arttırılmalı ve bu yetkiler ödünsüz şekilde uygulanmalıdır.

6- Müfredat ve ders programları çağın gereksinimlerine uygun olacak şekilde güncellenmelidir. Atatürk, Cumhuriyet ve Cumhuriyetin kazanımları konuları müfredatta yeteri kadar yer almamaktadır; gelecek kuşaklara ulus bilincinin ve yurt sevgisinin aşılanabilmesi için bu kavramlar daha kapsamlı ve güncel şekilde işlenmeli, ders kitaplarında nitelikli şekilde yer almalıdır.

7- Öğretmenlik mesleği maddi ve mali yönden Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki saygınlığına kavuşturulmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda yapılacak yeni düzenlemelerle öğretmenlik sıradan bir devlet memurluğu konumundan kurtarılmalı, öğretmenlere ulusun geleceğini tasarlayan, yarınlarına yön veren kişi oldukları bilinci kazandırılmalıdır. Öğretmenlik mesleğinin kariyer planlaması öğretmenlerin görüş ve isteklerinin en geniş şekilde sağlanarak yapılmalı, Başöğretmen unvanı Büyük Atatürk’e özgü olarak kalmalı, saygınlığı korunmalıdır. Öğretmen maaşları yeni ve kalıcı bir düzenleme ile ele alınmalı, öğretmenlerin tüm özlük hakları iyileştirilmeli, öğretmenlerimizde genel bir coşku ve güdülenme sağlanmalıdır.

8- Kapanan tüm köy okulları bir plan kapsamında açılmalıdır, tek bir öğrencisi olan köyler bile öğretmensiz kalmamalı, bu sayede taşımalı eğitim uygulamasından da dönülmelidir. Köy okullarına gönderilecek öğretmenlere kırsal hayata uyum ve halkla etkili iletişim, sorun çözme konusunda destek eğitimleri verilmeli, öğretmenin köyün bilgi ve ışık kaynağı olacağı unutulmamalı, öğretmenler bu bilinç ve güdülenme ile görev yerlerine gönderilmelidir.

9- Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olması veya bakanlıkça denetlenmesi gereken özel okul, kurs, yurt, pansiyon gibi yerler sıkı şekilde denetlenmeli; izinsiz açılan tüm yerler kapatılmalı ve sorumluları hakkında yasal süreç başlatılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu kapsamda yasal yetkileri arttırılmalıdır. Öğretim Birliği Kanunu ödünsüz şekilde uygulanmalıdır.

10- Okullarda değerler eğitimi, evrensel ölçütlere ve UNESCO tarafından yapılan tanımlamalara uygun olarak verilmelidir.

11- Atanmayan öğretmenler sorunu çözülmeli, öncelikle eğitim fakültesi mezunları olmak üzere atanma bekleyen tüm öğretmenlerin ataması yapılmalıdır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, eğitim ve öğretime katılan tüm öğretmenler kadrolu olmalı ve devlet memurluğu güvencelerinden yararlanmalıdır.

12- Başta İstanbul olmak üzere okulların deprem ve diğer risklere göre analizleri yapılmalı, gerekli önlemler alınmalıdır. Sınıfların öğrenci sayısı düşürülmeli, derslik sayısı arttırılmalı, gelişmiş ülkelerin seviyesi yakalanmalıdır.

Biz, ülkemizin çağdaş geleceğine inanan, sorumlu yurtsever yurttaşlar olarak ülkemizin bütün sorunlarının laik, bilimsel ve çağdaş bir eğitim sistemiyle çözüleceğine ve bu sayede ülkemizin her bakımdan kalkınacağına inanıyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği olarak, önceki yıllarda olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığımız ile iş birliği protokolü imzalayarak sorunların çözümünün bir parçası olmayı arzu ediyoruz, bu yolda Milli Eğitim Bakanlığına tüm üye ve gönüllülerimizle destek vermeye hazırız.

Büyük Atatürk’ün ''Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözünün Milli Eğitim Bakanlığına ışık olmasını ve yol göstermesini diliyoruz.”

Laiklik saldırıya uğruyor

** ÇYDD Gebze Şubesi, İzmir ve Eskişehir’de imam ve müezzinlerin derslere girmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtip, “Laiklik saldırıya uğruyor” deyip MEB’i yanlıştan dönmeye davet etti

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği - ÇYDD Gebze Şubesi, İzmir ve Eskişehir’de imam ve müezzinlerin derslere girmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtip, “Laiklik saldırıya uğruyor” deyip MEB’i yanlıştan dönmeye davet etti. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“Anayasa’nın 2. maddesinde devletin temel nitelikleri arasında belirtilen laiklik, Anayasa’nın 4. maddesindeki düzenleme ile devletin değiştirilemez, değiştirilmesi önerilemez niteliği durumundadır.

Laiklik, 1923 yılında kurulan Cumhuriyetimizde 1937 yılından günümüze kadar tüm Anayasa metinlerinde aynı önem ve değerde yer almıştır. Anayasa ve yasalarda korunan ve çağdaşlaşmanın, bilimsel ilerlemenin ve toplumsal barışın güvencesi olan laiklik; siyasal uygulamalarla saldırıya uğruyor, hukuksal metinlerin ve güvencelerin içi boşaltılıyor.

Bu kaygı verici uygulamalara bir yenisi daha eklenmiştir. İzmir ve Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İzmir ve Eskişehir İl Müftülüğü arasında imzalanan ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi İş Birliği Protokolü’ kapsamında; 842 ilkokul, ortaokul ve liseye "Manevi Danışmanlık" hizmeti adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi görevlendirilmiştir.

Devlet kurumları arasında imzalanan bu protokol, laiklik ilkesinin açık bir ihlalidir ve Anayasa’nın 2., 14. ve 42. maddelerine, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2., 10., 12. ve 13. maddelerine açıkça aykırıdır.

Anayasa’nın 42. maddesi şu şekildedir: “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”

Bununla birlikte; pedagojik formasyonu olmayan imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı, Kuran kursu öğreticisi ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin eğitim-öğretim süreçlerine katılmaları çocukların psikolojik gelişimi için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İlgili dersler Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde pedagojik formasyon eğitimi almış öğretmenler tarafından da verilebilecekken böylesine Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir düzenlemeye gidilmesi ülkemizin geleceği adına kaygı vericidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nı Anayasal ve yasal sorumluluklarını yerine getirmeye ve bu ağır yanlışlıklara son vermeye çağırıyoruz.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SİYASET Haberleri