Bir çocuğun cansız bedeni Cizre de, derin dondurucuda saklanıyor. Dirisini doya doya sevemeyen anne ölüsünü bile toprağa gömemiyor. Bir başka çocuk mili maçta, başbakanın yanında... Gol oluyor. Herkes coşkuyla havaya zıplarken bir tek onun yüzü gülmüyor. Babası polis, öldürülmüş bir saldırıda. Bir oyun gibi geliyor her şey. Birileri bizleri parmağında oynatıyor. İlk ‘’Durun siz kardeşsiniz’’ diyerek barıştırıyor. Sonra ‘’Seçim sonuçları benim istediğim gibi olmadı. Aslında siz düşmansınız saldırın’’ diyerek savaştırıyor. Olayın acısı, barışın deyince barışanlar, savaşın deyince savaşıyor. Kendine ait hiçbir fikri yok. ‘’Daha dün kardeştik şimdi ne oldu da düşman kesildik’’ diye sorgulamıyor. Yaşamlarımız yada ölümlerimiz birilerinin iki sözü arasında gidip geliyor.
Sonra halklar arasında iç savaş haberleri düşüyor televizyon ekranına. Ankara Beypazarı'nda ‘terörü lanetlemek’ için başlayan eylem, Kürt mevsimlik işçilere linç girişimine dönüşüyor. Muğla'da bir işçi PKK üniforması giydiği iddiasıyla önce linç edilip ardından Atatürk büstü öptürülerek fotoğrafı çekiliyor. Linç edilen kişi giydiği elbisenin Mersinin yöresel bir kıyafeti olduğunu ve düğünde giydiğini, kendisini linç edenlerin ise yıllarca komşusu olduğunu söylüyor.
Konya'da bir üsteğmen pilot, bir kişinin PKK'lı olduğunu iddia etmesiyle çevredeki insanların saldırısına uğruyor. Antalya’da esmer tenli olduğu için bir vatandaş linç ediliyor. Burdur Bucaklı olduğu anlaşılan genç ölümden zor kurtuluyor. Doğu illerine ait otobüs firmalarının önü kesiliyor. İçinde görev yerlerine giden öğretmenlerin ve askerlerinde bulunduğu araçların camları kırılıp, çok sayıda kişi yaralanıyor. Birçok otogarda doğu seferleri iptal edilip, Doğu firmalarının yazıları sökülüyor.
Genç yaşta ki bir çocuk Kürt diye dövülüp eline bayrak tutturularak fotoğrafları sanal basına servis ediliyor ve tüm bunları korkuyla izleyip en azından ölüm haberlerinin olmamasıyla tesellü olurken İstanbul’da cep telefonuyla Kürtçe konuşan 21 yaşındaki Sedat Akbaş’ın 6 kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü haberi geliyor. Piyade Er Gökhan Çakır. Çarşamba günü Kürt oldukları için, saldırganlar Ailesinin işyerini basıyor. Yakıyorlar. Yıkıyorlar. Ertesi gün Er Gökhan Çakır Hatay sınırında açılan ateş sonucu yaşamını yitiriyor. Bir sonra ki gün cenazesi kalkıyor. İki gün önce Kürt oldukları için "Kahrolsun PKK" sloganlarıyla evini basanlar, Ogün tabutu başında "Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez" diye bağrışıp, saldırdıkları ailesinin gözünün içine baka baka başsağlığı diliyor. Kimse yaptığından utanmıyor.
Dağlıca ‘da ölündürülen 10 asker için Van'da düzenlenen törende yaptığı konuşma sırasında ağlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘’Mekânınız Sarıkamış şehitlerinin mekânı olsun, o mekânı Allah bize de nasip etsin” diyor. Sonra zırhlı arabasına binip onlarca korumasıyla birlikte gideceği yere yola çıkıyor. Yine katıldığı televizyon programında konuşan Davutoğlu “Tek parti iktidarına gidecek şekilde güçlendirilmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Partimizin oylarında yükseliş trendi var” diye konuşuyor. Yada ölüm haberlerinin geldiği saatlerde ‘’400 vekil verilseydi’’ açıklamaları geliyor.
Çok açık ki bu savaş bizim savaşımız değildir. Bu yüzden Türkiye halklarına düşen görev savaşın büyütülmesine değil bitirilmesine, savaşın ve savaş çığırtkanlığı yaparak değil halklar arasında ki barışın güçlenmesine hizmet edecek eylem ve söylemlerde bulunulmasıdır. Çünkü barış ancak Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşliğinin ve ortak mücadelesinin üzerinde yükselebilir.