İstanbul'da son haftalarda bazı ilçe belediyelerinde işçiler, toplu iş sözleşmesi süreçlerinin tıkanması üzerine grev karar aldı.
İstanbul’da CHP’li belediyelerde peşi sıra ilan edilen grevlerin ardından tartışmalar alevlendi.
DİSK Genel İş’in örgütlü olduğu CHP’li belediyelerde grevlerin başlamış ya da başlayacak olmasını komplo teorilerine kadar vardıran mı ararsınız, İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin grev kırıcılığını savunan mı, işçilere nefret kusan mı…
İki yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı İZBAN’da yıllardır zamsız çalışan işçiler de greve çıktığında bu sefer “seçim öncesi AKP’nin komplosu devrede” denmiş; İzmir gibi bir şehirde işçiler yalnızlaştırılmıştı.
Peki, İstanbul’da belediye işçileri gerçekten de CHP’li belediyelere karşı komplo mu yapıyor?
İşçiler, AKP’li belediyelerde olmadıkları için şükredip hak ettikleri ücretin ve sosyal hakların mücadelesini vermeyecek mi?
Açlık sınırının altında yaşamlar süren; üstelik, kent sağlığı konusunda doktorlar kadar kritik roller oynayan temizlik ve çöp işçilerinin yaptığı işin niteliği ve koşulları düşünüldüğünde zaten ortada devasa bir adaletsizlik var. Grev hakkı her yerde kullanılmalıdır. Kullanılmadığında işte ülkede her yıl maaşlar eriye eriye bugüne geldi.
Anayasada var olan grev fiilen yasak.
AKP’li belediyelerde neden grev yok diye soruyorlar! Keşke olsa! Ama AKP’li belediyelerde çalışan işçi kardeşlerimize grevin ve sendikanın ne kadar önemli ve işçi sınıfının/emekçilerin yaşamını gerçekten iyileştiren bir şey olduğunu görmesi lazım. CHP’li belediyelerde bile grev şeytanlaştırılırsa; bir toplumun çoğunluğunun dayatılan sefalete hatta ve hatta anti demokratik uygulamalara karşı kullanabileceği bir silah olan grevin meşruiyeti tartışmaya açıldığı takdirde ülkede hiçbir şeyden şikayetçi olmaya hakkımız yok.
Bunu yapan CHP’li belediye ise de ondan hesap sorup, emekçilerin grev hakkına sahip çıkmaya ve saygı duymaya zorlamak lazım. Dahası, “emekçiye hakkını ver” diye tepesine binmek lazım. Bu da bir yurttaşlık görevidir. Bunun basını zorla susturmaktan, halka her gün yalan söylemekten ne farkı var? Tutarlı olup işçiyi savunacağız.
Ülkenin bu sefaletten başka türlü çıkmasının bir yolu var mı?
Zaten Kadköy’de ve Maltepe’de Genel-İş işçileri masada satmış.
Her yıl AKP ile asgari ücret görüşmelerinde ve toplu iş sözleşmelerinde Türk-İş al gülüm ver gülüm ile işi götürüyor. Memur-Sen’e ve Hak-İş’e hiç girmiyorum. Sarı sendikacılık iktidar ve patronlara dost halka düşmandır
Noldu şimdi? İşçiler toplumda yalnızlaştırıldı, sendika ile masada iş “bitirildi.”
Kimse kusura bakmasın, bunun AKP iktidarından bir farkı yok. Aynı meselenin yerel iktidardaki versiyonu.
AKP de grevleri “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklamıyor mu? Milyonlarca emekçinin rızkını Türk İş başkanı ile bölüşmüyor mu? Açlığı halka dayatmıyor mu? Özel sektördeki az sayıda grevi bile yasaklayarak toplumda ses çıkmasını engellemiyor mu?
Şimdi de CHP diyor ki Pandemi koşullarında sağlık… Peki, o bütün şehri pırıl pırıl eden işçinin sağlığı? Çocuklarının geleceği? Fedakârlık yine hep işçiden mi gelecek? O zaman AKP ile CHP’nin birbirinden farkı ne söyler misiniz?
Demokrasiyi, insan haklarını savunmak kuru sözle olmaz; icraatla olur.
İnsanca bir yaşam en temel insan hakkıdır, insanca bir yaşam için en temel savunma aracı olan grev hakkı da en temel demokratik haktır. Bunu karalayan, tartışmaya açan her kim olursa olsun eğer hep birlikte savunmazsak ülkede emekçi halka bakış açısı değişmeyecek.
İşçi hep horlanacak, aşağı görülecek.
Emekçileri kendisini savunamadığı bir ülkede iktidarlar diktatörlük kurar.
Şu anki duruma da böyle böyle geldik.
Emekçi halkın kendi talepleri ve yaşamı için kendisini savunması, örgütlenmesi, bilinçlenmesi gerekir. Bu en temel ücret mücadelesini bile kriminal bir vaka olarak gören; dahası, bunu kendi yerel iktidarlarına karşı kurulan bir komplo gibi gösteren bir “muhalefet” anlayışı O-LA-MAZ!
Hem AKP’ye toplumu bastırdığı için laf edeceksin hem de grevci işçileri toplumda itibarsızlaştıracaksın. Yok öyle yağma!
Madem ki CHP, AKP’nin batırdığı ülkeye, dibe sürüklediği emekçilere alternatif olma iddiasında; o zaman AKP’nin emekçilere hak görmediği grevi kabul edecek, işçiye alnının terini verecek. Ha, yok diyorsa o zaman demek ki muhalifliğin içi boş. Demek ki mesele sadece koltuk kavgası. AKP’den yaka silken emekçi kardeşler, genç arkadaşlar, kadınlar; siyaset denen şeyin birilerinin çıkarları değil emekçi halkın geleceği üzerine kurulmak zorunda olduğunu unutmayalım.