Ankara Katliamı mağdurlarının avukatlarından Özcan Karakoç, “Soruşturma belirsiz bir zamana yayılarak ve deliller kamuoyundan, mağdurlardan gizlenerek cezasızlık pratiği işletilmektedir” demiş.
Haksız mı ?
Ankara Katliamı sonrası ‘gizlilik kararı’ alınan soruşturmanın zamana yayılmadı mı ?
Deliller kamuoyundan ve mağdurlardan gizlenerek cezasızlık pratiği işletilmedi mi ? Düşünün şimdi;
Ankara’da 102 kişinin yaşamını yitirdiği ve yüzlerce kişinin yaralandığı katliamın üzerinden 3 ayı aşan bir zaman geçti. Bu süre içinde yapılan en önemli işlem soruşturma için gizlilik kararı alınması ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmadaki gizlilik kararının kaldırılmasına ilişkin itirazların reddedilmesidir.
Davaya müdahil olan avukatlar, gizlilik kararı kapsamı dışında kalan olay tutanağı, otopsi raporları, ifade tutanaklarını bile alamamışken, kamuoyunun bu konuda aydınlanması olası mıdır ?
Hukukçular dosyadaki mevcut hiçbir belgeye erişme şansını bulamazken, ülke halkının bu konuda aydınlanmasını beklemek mümkün müdür ?
Reyhanlı’daki saldırı,
Roboski’deki katliam,
Soma’daki maden cinayeti,
Diyarbakır’daki HDP mitingine yönelik bombalı saldırılar,
Suruç katliamı,
Ankara katliamı,
Ve son olarak Sultanahmet katliamı,
Tamamının soruşturmaları için gizlilik kararı alınıyor yayın yasağı getiriliyor.
Ve, aydınlatılmayan her katliam, yeni bir katliama yol açıyor…
Peki, bu katliamların sorumluluğu kimlerde acaba ?
Başta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olmak üzere emniyet, valilikler ve nihayetinde Hükümet bu işlerin idari, hukuki ve siyasi sorumlularıdır.
Soruşturmaların belirsiz bir zamana yayılıp, delillerin kamuoyundan ve mağdurlardan gizlenerek cezasızlık pratiği işletilmesinin bir anlamı olmalıdır.
Bu yüzden;
Kamu görevlileri soruşturmalara dahil edilmelidir.
Soruşturmaların bağımsızlığı sağlanmalıdır.
Deliller hızla toplanmalıdır.
İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı, Başbakan, Emniyet ve Jandarma istihbarat daire başkanları, Hatay-Gaziantep-Adıyaman, Ankara ve İstanbul valileri dahil birçok kamu görevlisi ‘şüpheli’ sıfatıyla soruşturmaya dahil edilmelidir.
Aksi halde, sorumlusu olmayan bir katliamın soruşturmasından net ve doğru sonuç alınmasını beklemek olanaksızdır.
Tarih, benzeri soruşturmaların üzerinin nasıl kapatıldığını göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de, benzer soruşturmaların nasıl zaman aşımına uğratıldığını, faillerin nasıl korunduğunu, devlet eliyle o faillere nasıl hukuki ayrıcalıklar tanındığını biliyoruz. Söz konusu süreçlerde yaşananların canlı tanığıyız.
Devlet içine yuvalanmış, devlet olanaklarını kendi menfaatleri için kullanmakta sakınca görmeyen illegal yapılanmaların yarattığı kaos ve onlardan güç alan örgütlerin yarattığı suikastler ne ilk ne de son olacaktır.
Ancak, toplumsal duyarlılığın artmasıyla, bu cinayetleri işleyen kişi ya da gruplar artık daha pervasızca hareket edemeyecektir.
Çünkü, son kaleleri olan AKP iktidarları, işlenen bu cinayetlerin altından kalkabilecek siyasi gücünü giderek kaybetmektedir. Toplum, bu tür baskılamaya vereceği tepkiyi hesap edemeyen siyasetçilere, er geç yanıt verecektir.
Bize suikast düzenleyenler, bizi öldürmeyi görev bilenler dil, din, ırk ve etnik köken ayrımı yapmıyorsa, biz de karşısında mücadele verirken birlikte, dayanışma içinde ve güçlü yapılar halinde olmalıyız.
Cezasızlık işletmelerine izin vermemek için,
Taleplerimizi sürekli ve kararlı biçimde dillendirmeliyiz.
Hep deriz ya, ‘’kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz’’…