ÇEREZLİK ANEKTODLAR

İçimi bir anlamsızlık duygusu kapladığında, hap niyetine okuduğum iki yazar vardır. Birisini herkes bilir, Çetin Altan.

Hızlı ve kaba saba yaşadığımız şu günlerde insana dair ayrıntıları hep ıskalarız. Oysa hayatın asıl tadı, o ıskaladığımız, göremediğimiz, üzerinde düşünemediğimiz ayrıntılardadır. İşte Çetin Altan yazıları benim önüme insana dair güzellikleri koyar. Yaşamın en gerçek, en tatlı yanını gösterir.

Bir de yeni rastladığım için geçen yılları kayıp saydığım ve kimsenin adını duyamadığı bir yazar. Bana göre, çok iyi diye gözümüze sokulan yazarların onun kaleminin yanında cılız kaldığını düşündüğüm, okumaktan çok büyük keyif aldığım birisi. Ali Türkan.

Tesadüfen internette Derkenar Dergisi’nde rastladım. Rastlayış o rastlayış, bir daha bırakamadım. Vaktiniz olursa lütfen okuyun, trajik hayat öyküsüyle, sıcacık, samimi yazılarıyla kanınıza girecek ve yazılarını tekrar tekrar okuma ihtiyacı duyacaksınız.

Her hayata küstüğünüzde,  yaşamın güzelliğini hatırlamak isteyişinizde onun yazıları huzur verecek. Bana böyle bir etki yapıyor, size de aynı şekilde tesir edeceğini düşünüyorum.

Bu yazımda Ali Türkan’dan alıntı yapmayacağım ama Çetin Altan yazısından ve şu an okuduğum “Türklerin Siyasi Düsturları” kitabından ilginç bulduğum bir iki anekdotu sizlerle paylaşacağım. Eser, Ricaut adında İngiltere sefirliğinde çalışan bir İngiliz’e ait. IV. Mehmet döneminde on beş yıl İstanbul’da yaşamış. Bu eseri, Osmanlı Devletini merak eden yabancılara devletin işleyişi hakkında bilgi vermek için yazmış.

Bunları biliyor muydunuz tadında ilginç bilgiler vereyim;

 Bin yıl önce papazlar “Adem ile Havva’nın göbek çukuru var mıydı, yok muydu” konusunu dört yüzyıl boyunca tartışmışlar. Adem çamurdan, Havva da kaburga kemiğinden yaratılınca, göbek çukurlarının olup olmadığı önemli bir dini mesele olmuş.

Bir Müslüman bir Hristiyan’a ok atarsa ve ok henüz yoldayken Hristiyan Kelime-i Şehadet getirirse, oku atan Müslüman katil mi sayılır, cihat mı yapıyor sayılır?

Bir Müslüman, çölde çırılçıplak kalsa, orada avuç içi kadar bir çaput bulsa, önce önünü mü kapatmalı yoksa arkasını mı?

Bunları Çetin Altan yazısından aldım. Bir de okuduğum kitaptan ilginç bulduğum bir iki bilgiyi paylaşayım;

Osmanlı döneminde faizler yasaktı. Peki, birisi başka birinden borç aldığında ne yapıyorlarmış? Şöyle; farz edelim ki ben sizden bin lira borç istedim ve bir yıl sonra ödeyeceğimi vadettim. Siz keseye bin lirayı koyuyorsunuz ancak o kesenin içindekini bin yüz lira kabul ediyorsunuz. Ben de kabul ediyorum ve şahitler huzurunda falanca kişiye” bin yüz lira verdim” diyorsunuz, ben de “bin yüz lira aldım” diyorum ve adı faiz olmadan, kesede bin yüz lira varmış gibi antlaşma yapılıyoruz. Bir yıl sonra bin yüz lira ödeme yapıyorum.

Osmanlı Devleti fethettiği yerlerden belirli miktarlarda yıllık gelir alırmış. Gürcüler çok fakir olduğu için bu vergileri veremezlermiş, yerine güzel kızlar ve yakışıklı oğlanlar getirirlermiş. Tabii, Osmanlı o dönem dünyanın en zengin ve gösterişli ülkesi olunca gelen kız ve erkekler de sarayda konuşlandırılacağından, Gürcü aileler,  biraz da seçilmiş olmanın gururunu hissederlermiş.