Ülkemizin bu günkü durumuna baktığımızda yorulmayan, canı sıkılmayan var mıdır acaba.
Bence yoktur.
Kimisi ölümün sınırında yaşadığından, kimisi ise söylenen onca yalandan ve hırsızlıktan yorulmuştur.
Birkaç gündür televizyon izlerken, gazeteleri okurken masanın altına girer gibi oldum.
Haberler başladığında ölü sayısı 30 civarında, sona erdiğinde 39 küsur oluverdi.
Buna karşın ben hala bir dizi patavatsız, kendini bilmez kişileri dinlemek zorunda bırakılıyorum.
Her gün bildik simaların yalakalıklarını, yağcılıklarını izlemeye mecbur kalıyoruz.
Artık her düşündüğümü yazamadığımı ya da yazmakta zorluk çektiğimi fark ettim!
Bu konunun korkuyla, endişe ile bir alakası yok.
2002-2012 yılları arasında her düşündüğümü yazarak okurları yorduğumu düşünüyordum.
Oysa okurlarımdan çok sayıda övgü dolu eleştiriler aldım.
Gazetecinin en önemli gücü eleştiri hakkıdır.
Bu gücü yerinde ve zamanında kullanmadığımız takdirde sudan çıkmış balığa dönersiniz.
Kendisinden başkasını düşünmeyen her türlü densizliği yapıp her durumda en haklı yerde olmayı arzu eden çok yüzlü kişiler için güzel bir atasözü vardır.
“Kurtla bir olup kuzuyu yer, koyunla bir olup kuzuya ağlar.”
Bu söz tıpkı bu gün için söylenmiş olmalı.
Dış politikamıza gelince.
Hem çok kaba hem de çok ilkesiz.
Kabalık, ideolojik körlükten ve cehaletten kaynaklanıyor.
Tutarsızlık ise ihtirastan, güç zehirlenmesinden ve korkudan kaynaklanıyor.
Bu durum hepimize çok ağır bedeller ödetti ve ödetmeye de devam edecek.
Böyle günlerde herkesin düşüncesi ve görüşü çok değerlidir.
Senin düşüncen işe yaramaz demek cehaletten ve öfkeden başka bir şey değil.