Kocaeli Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Arş. Gör. Dr. Seyran Gürsoy Çuhadar tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre gelenekçi kadınlar toplumun dayattığı kadın ve erkek cinsiyet rollerini benimseyerek ev içi işe/emeğe harcadıkları zamanın eşlerinden daha fazla olmasını normal karşılıyor. Eşitlikçi kadınlar ev işlerinin bölüşümünü talep ediyor ancak bu da çatışmaya neden oluyor.
KADINLAR ÖDÜN VERİYOR
Dr. Seyran Gürsoy Çuhadar’ın Ev İçi Emek Bölüşümü: Kabuller ve Çatışmalar adlı araştırmasında çalışan kadınların eşlerine oranla ev içi emeğe ortalama iki, üç kat daha fazla vakit harcadığı; çocukların yetiştirilmesinden ve ev içi işlerden kadının sorumlu tutulduğu ifade edildi. Bu durum da ailede genellikle kadınların çalışma yaşamından ödün vermelerine, kariyer hedeflerini küçültmelerine, daha düşük mesaili (çalışma süreli) işleri tercih etmelerine sebep oluyor. Araştırmada iş ve aile yaşamında eş zamanlı olarak ortaya çıkan talep ve ihtiyaçların kişilerin hem işin gereklerini hem de ailenin bir üyesi olarak da aile içi sorumlulukları yerine getirmesini gerektirdiği belirtiliyor. Ancak iş bölüşümünde eşlerden biri sorumluluklara daha fazla zaman ya da enerji ayırırken diğer tarafın sorumlulukları tam olarak yerine getirmemesi çatışmaya yol açıyor.
Araştırmada eğitimli, çalışan, evli ve çocuklu kadınların ev içi emek bölüşümüne nasıl yaklaştıkları ve bu yaklaşımın iş-aile veya aile-iş çatışma düzenlerine etkileri ele alınıyor. Bu gruptaki kadınların çalışma odağına alınmasının nedeninin ücretli ve ücretsiz emek toplamında en dezavantajlı durumda olmaları ile eğitimli kadınların ev içi emek bölüşümünde daha eşitlikçi olacağının varsayılması olduğu kaydediliyor.
Çalışmada ev içi emek, ev işleri ve bakım olarak ikiye ayrılıyor. Ev işlerinin temizlik, alışveriş, yemek, çamaşır ve bulaşık gibi günlük yaşamsal işleri kapsadığı ve bakım emeğinin ise çocuk, yaşlı ve hasta bakımı anlamına geldiği ifade ediliyor.
KADIN ÖDÜN VERDİĞİNDE ÇATIŞMA YAŞANMIYOR
700 kadın ile gerçekleştirilen araştırmada kadınlar verdikleri cevaplar üzerinden gelenekçi ve eşitlikçi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Çalışmada Ev İçi Emek Anketi içerisinde yer alan toplumsal cinsiyet rollerinin benimsendiği ifadelere yüksek puan verenler gelenekçi (yüzde 46,2), düşük puan verenler eşitlikçi (yüzde 53,8) olarak sınıflandırılıyor. Arş. Gör. Dr. Seyran Gürsoy Çuhadar araştırmasında gelenekçi kadınların eşitlikçi kadınlara göre daha az çatışma yaşadığının ortaya çıktığını kaydediyor. Bu durumun gelenekçi kadınların toplumsal cinsiyet rollerini daha fazla benimsemesinden kaynaklandığını ifade ediyor.
EŞİTLİKÇİ KADINLAR DAHA FAZLA ÇATIŞMA YAŞIYOR
Çalışma ve Toplum Dergisi’nde yayınlanan araştırmaya göre iş-aile/aile-iş çatışması ile ev içi emek bölüşümü ilişkisinde eşitlikçi kadınların iş yönlü zamana dayalı, gerginliğe dayalı ve davranışa dayalı çatışma düzeyleri daha yüksek olduğu kaydedildi. İş-aile çatışması çatışmanın iş yönlü olduğu anlamına geliyor. İş ile ilgili rollerin, aile ile ilgili rolleri engellemesi durumunda ortaya çıkan iş-aile çatışması kişinin iş ile ilgili sorumluluklarının, görevlerinin, ailesi ve eviyle ilgili sorumluluklarının, görevlerinin, ailesi ve eviyle ilgili sorumlulukları yerine getirmesini engelleyerek aile hayatının kalitesini düşürmesi olarak tanımlanıyor.
EV İŞİ SIKICI
Katılımcıların yüzde 68,2’si ev işi yaptıklarında sevdikleri insanlara yardım ediyormuş gibi hissettiklerini, yüzde 75,7’si evde yaptıkları işleri bir yük olarak görmediklerini ve onların bir yuvanın gerektirdiği işler olduklarını, yüzde 80,8’i yaptıkları ev işlerinin ve çocuk bakımının ailelerine önemli bir maddi katkı sağladıklarını düşündüklerini ifade etti. Ancak bu ifadelerine rağmen kadınların yüzde 74,3’ünün ev işlerini gündelik sıkıcı işler olarak gördüğü tespit edildi.
İlişkisel tarama modeli ve anket tekniği kullanılan çalışmada kadınların yüzde 82,1’i evine ve çocuklarına ne kadar iyi bakıldığına göre insanların ne kadar iyi bir eş veya anne olduklarına dair yargıda bulunduğunu düşündüğünü ifade etti. Katılımcıların yarısının tek çocuğunun olmasının ise Türkiye’deki doğurganlık oranındaki düşüşle paralellik gösterdiği belirtildi