Bu ülkede medya böyle bir şey işte. Bakmaz, okumaz, araştırmaz. Zahmet edip tarafları dinlemez. Bu olay bizim mahallemizde oldu. Öyle söylendiği gibi bir durum olmuş olsaydı hiç gözünün yaşına bakmaz, biz gerekeni yapardık ama öyle yazılıp çizildiği gibi değil. Emin olun. Biz de böyle düşünüyorduk. Gittik, aldık, dinledik, öyle olmadığını anladık.
Tecavüz; af edilir bir şey olamaz. Gerçek anlamda olduğunda, ‘İdam idam’ diye bağıranlardanım.
Murat Efe Semerci..
Yurdum esnafı
Dip not: Semerci’nin yazdığı doğrudur. Bir tecavüz, yoktur. Kişi o veya bu oranda zihinsel engelli. “Rıza” ile olması da kabul edilemezdi ama tıbbi rapora göre, vakada cinsel ilişki de yoktur.
Bir ihtimal, alıkoyma veya taciz olabilir ancak altını çizerek ifade etmek gerekir ki, yargının vakada kesin hükme varması süre alacaktır. Nihai karar, beklenmelidir.
**
Yargı olarak sen ceza vermezsen insanlar kendi adaletini arar, o zaman da cezayı kendi verir. Ertesi günde sende kalkıp o kişilere ceza veremezsin. Eğer o cezayı verirsen ‘adalet mülkün temelidir’ sözünü yerle bir edersin sonrası katliam olur.
Bu ülkede yargı, cebindeki paraya itibara göre verilir maalesef.
Ya da sosyal medyadan en çok etkileşen konulara göre demek ki sosyal medyada ilgi çekmedi bu haber.
Kocaeli 41
**
Böyle adalet sisteminin içine t……..m. Ne söylesen boş.
Soner
**
Yargı ne, adalet ne, o da ne. Saldılar bu amcamızı. Niye; hüngür hüngür ağladılar diye giren çıkana soran yok? Bari teyzeyi içeri alsaydılar, niye bu amcaları yoldan çıkardın diye. Ey adalet, ne kıymetlisin. Allah senden razı olsun. Hakkını helal et bizlere. Amin.
Başpehlivan Sezgin Yüksel
Kocaeli Büyükşehir’de sporcu.
**
Kocaeli Büyükşehir Belediye Meclisi’nin hayli hararetli geçen, tansiyonun inip inip çıktığı nisan ayı olağan toplantısında tartışmalardan birince, İYİ Parti Belediye Meclis Üyesi Fevzi Canbaz, Büyükşehir tarafından özellikle doğrudan temin ile yapılan alımlarda tedarikçi olarak yandaşların; ötesinde birim müdürlerinin tercih edildiğini öne sürmüştü.
Başkan Büyüyakın, Canbaz’ı ispata davet ederken bence çok yerinde bir söz de sarf etmişti: “İsnat değil, ispat gerekli. Ben müdürle ilgili araştırma yapar, öyleyse gereğini yerine getiririm. Ama aksi durum varsa siz özür dilersiniz. Anlaştık mı? Akrabasından aldığını söylüyorsunuz. Onların hiç ailesi, haysiyeti yok mu? Varsa bir tespitin, isim isim söyleyeceksin. Biz de gereğini yapacağız.”
https://www.gebzehaber.net/ataturk-gemisinde-iddia-dogruysa-geregini-yapacagimQ
**
İstanbul’da; 1996 yılında o zamanki adıyla Okmeydanı SSK Hastanesi’nde 23 yaşındaki N.E'nin tecavüze uğradığı vakanın polis soruşturmaları sırasında bir kişi –yanılmıyorsam- N.E’nin eşgalle tarif ettiği kişiye tip olarak benzediğinden polis tarafından gözaltına alındı.
Gözaltına alınması ile birlikte medya tarafından “tecavüzcü” diye kamuoyuna yansıtıldı.
Gözaltına alınan o kişinin bir süre sonra vaka ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı anlaşılıp serbest bırakıldı. Ancak medya marifetiyle kamuoyu tarafından çoktan “idam edilmiş”ti.
**
Ülkemizde 1960’dan bu yana yaşanan tüm darbelerin, tüm post modern darbelerin ve darbe girişiminin; alayının ortak bir noktası var.
Demokrasinin ihlal edildiği o süreçlerde her biri siyaseten birbirinden farklı kesimleri mağdur etse dahi sistem o süreçlerdeki cadı avı’nı hep “yurttaşın yurttaşı ihbarı” üzerinden sürdürmüştür.
Hatta trajikomiktir. Örneğin..
12 Eylül sürecinde muhafazakâr yurdum insanından devrimcileri veya kısmen ülkücüleri ihbar etmesi istenmiştir. 28 Şubat’ta devran dönmüştür. Bu sefer tam tersi talep edilmiştir. Hatta ulusalcı yurdum insanından, muhafazakarları ihbar edinmesi istenirken kısmen az hasarla atlatılan Ergenekon sürecinde hedefe bu sefer ulusalcılar alınmış.. Gel gör ki bir zamanlar zihniyet itibariyle darbeci ilan edilip idamlara yargılananlar, kaldı ki Türkiye’de idam olsaydı ölmüşlerdi, 15 Temmuz’un kahramanları arasında yer edinmiştir.
Bu paragrafın özeti şudur: Burası Türkiye… Başka ülkede yaşayamam.
12 Eylül’e kadar olanlarında yazılı medya, öncekilerine nazaran o kadar güçlü değildi ama 12 Eylül sürecinde de internet medyası yok idi.
28 Şubat da, eskaza internet medyası ve sosyal medya o kadar kuvvetli değildi.
Ancak örneğin bir 15 Temmuz sürecinde özellikle 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte..
FETÖ soruşturmaları kapsamında..
Polis tarafından gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan çok sayıda kişi bu ülkenin savcısına ve hâkimine, onların daha doğrusu yargının kararına rağmen çok sayıda basın yayın kuruluşu tarafından kimlikleri deşifre edilerek teşhir edilmedi mi?
Kaldı ki..
Toplumun milliyetçi duygularının gerilim boyutunda kabardığı bir süreçte, medyanın terörist ilan ettiği ancak poliste verdiği ifadenin ardından sonra bile serbest bırakılanlardan birisi, bir başka biri tarafından, “Terörist” diye sokakta indirilseydi..
Vebalini kim öder, hesabını kim verirdi?
**
Bir yorumun girizgahı, yorumun kendisi kadar olur mu?
Oldu.
Israrla ifade etmek durumundayım:
Neyi ifade etmek istediğimi izah için birbiriyle kel alaka gibi gözüken; aslında ve bence birbiriyle çok alaka yaşanmışlıkları bilene hatırlatma, bilmeyene naçizane bilgilendirme durumundaydım.
Ama kelime sayar yurdum okurunun köşe yazısı okuma ortalamasının üzerinde, 600-700 arası bir yerlerde.
Arkası yarına, bağlamak durumundayım…