Her yazımda mutlaka annemden söz ederim. Derdim annemi anlatmak değil, annelerin ne kadar değerli ve saygı değer olduklarını anlatmaktır. Herkesin olduğu gibi benim annem de benim hayat okulumdur. Hayata dair ne biliyorsam ondan öğrendim, düşünce dünyamı o şekillenmiştir. Hayatımda yaptıklarımı, bildiklerimi annemin on yaşıma kadar öğrettiklerinin üstüne bina ektim. Yemeyi, içmeyi, oturmayı, kalkmayı, konuşmayı hepimiz annemizden öğrenmez miyiz? İlk öğretmenlerimiz annelerimizdir. Beni doğururken annem ölmüş olsaydı kesin demiyorum ama biraz büyüdüğüm zaman katil olabilirdim. Katil olmasaydım ipsiz sapsız biri olabilirdim.
Hayatımın her safhasında yanımda oldu. Zora düştüğümde elimden tuttu, benimle ağladı, benimle güldü. O benim ülkemdir, ana dilimdir. Bu yazıyı yazmadan önce yaşlı, orta yaşlı, yeni anne olmuş yirmiye yakın anneyle konuştum. Özellikle yaşlı annelerin anlattıklarını burada anlatsam biz erkekler hepimiz utanırız. Yazıklar olsun annelere sert davrananlara, onların kalplerini kıranlara, incitenlere.. Bir kadın eşine ‘’ben anneni istemem onunla duramam ya annen ya ben’’ nasıl diyebilir? İnanın benim eşim annemin yaşadığı zaman böyle bir söz söylemiş olsaydı kesinlikle annemi seçerdim. Yerinde rahat uyu benim cennetim, benim öğretmenim, başımın tacı güzel anneciğim..
Genç gelinler bilmiyorsunuz ki bir zaman gelecek sizler de yaşlanacak bugün beğenmediğiniz o sevgili yaşlı anneler gibi olacaksınız. Sizin yaptıklarınız size de yapılacak. Bir yerde okumuştum bir anne oğluna ‘’Seni ben doğurdum ama gönlünü ben doğurmadım’’ demiş daha ne desin yani. Ne güzel demiş. Annelerimiz çok hassastırlar, yaşlanınca da bu hassasiyetleri daha da artıyor. Livaneli’nin Serenad isimli romanının kahramanı ‘’Bir gün dediklerimi değil demek istediklerimi anlayabilecek erkek çıkar karşıma inşallah’’ diyor. Kadın kahraman bu sözüyle erkeklerin çoğunluğunun anlayışsızlığını ifade ediyor. Bir ülkenin kadınları ne kadar bilgili, kültürlü, medeni ve ne kadar nazik iseler o ülkede o oranda medeni, kültürlü ve hoşgörülüdür. O ülkede o oranda demokrasi vardır.
Dünya ve insanlar çok çabuk değişiyor. Telefon ve internet bütün toplumların algısını değiştirdi. Ancak en çok da bizim gibi sömürünün, baskının ve cahilliğin derinleştiği toplumların algısını değiştirdi. Saygının, bilginin, hoşgörünün, sevginin yerini bireysellik, çıkarcılık, iki yüzlülük aldı. Bu alt yapısı olmayan algıdan en çok zararı yaşlılar görmektedirler. Bazı insanlar telefonlarıyla, internetleriyle, arabalarıyla ilgilendikleri kadar ana-baba ve eşleriyle ilgilenmiyorlar. Bir yılda bu ülkede üç kişi evleniyorsa on kişi boşanıyor. Ülkenin her yerinde kadın sığınma evleri açılıyor. Tren istasyonları, parklar ve sokak başları yaşlı insanlarla dolu. Türkiye halkının topyekün kendini sorgulaması ve kendi kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. Kahinlik falan yapmıyorum, halk bugünkü bu yanlışa adaletsizliğe, eşitsizliğe, gidişe el koymazsa, yönetenleri verdiği görevden almazsa bu ülke uçurumdan aşağı… Dört tane insan bu yüz milyonluk ülkenin kaderiyle oynayamaz. Halk neylerse güzel eyler…