Bunaltan Devlet Olmaz…

       Devlet en kısa tanımlamayla; “halk organizasyonudur”.Halk, üzerinde yaşadığı topraklarda; siyasal, sosyal ve ekonomik açılardan güvenceli yaşam koşulları sağlamak amacıyla devlet kurumsallığını oluşturur. Yine halk, ortak bir kültür geliştirerek, devleti adil ve demokratik işleyiş olgunluğuna eriştirir. Yoksa halk; huzursuz edilsin, yolsuzluk yapılsın, yalan-yanlış şekilde yönetilsin diye devlet kurmaz.

 

       Devlet;“halkçı” olduğu oranda saygındır. Yoksa baskıyla yurttaşlarının özgürlüklerini geri alan, ilerici ve toplumcu ölçütlere oturmayan devlet yönetimi, mutsuzluklar yaratır. Belli kesimlere dayalı olarak hareket ettiği zaman da oligarşinin itici zırhına bürünür. İşte bu tür bir devlette, kamu yararı açısından olumlu yanlar kalmaz.

        Feodal, şoven, teokratik ve liberal kıstasları, geniş halk kitlelerinin aleyhine seferber eden siyasal erkler, ancak; maceracı ve saldırgan kimlikle ayakta kalabilir. Ama tarih, hukuk dışı kuşatmacıların; tepkiler yaratan ve sorunlar çıkaran umarsız öykülerini çok kaydetmiştir.  

     Ülke tarihimizde;“Tek parti, tek şeflik” tanımlamasıyla anılan ve kimilerince de yerilen birdönem vardır. Bilinmelidir ki; halkçı-devletçi ulusal bir güç kaynağı, kurtuluş ve kuruluş yıllarında o dönemin onurla ardında durmuştur. Cumhuriyet kazanımlarının tümü ve devrimin demokratik  ivmesi, o süreçte yer almıştır.

      Devletin tüm kurumlarını ellerine geçirerek başta kalmanın art niyetli uğraşları, 1950’den bu tarafa Türkiye’de yaşanmıştır. Polis devleti tutumu ve çarpık yasalarla ülkeyi yöneterek hukukun üstünlüğüne tanımayan karşıdevrime özgü davranışlar, olağanlaşmıştır.

      Bu ülke kurtuluş ve kuruluş yıllarındaki antiemperyalist duruştan uzaklaştırılmıştır. “Tam bağımsızlık” ilkesi, yandaşlıkla yıllardır örselenmiştir.“Mazlum” ulusların kapitalizme başkaldırı öncülüğünden, zalim paktların sömürgen artçılığına düşülmüştür. Yabancıların işgal etmedikleri; liman ve tersaneler kalmamıştır. Topraklar, karşılıklılık esasına uyulmaksızın peşkeş çekilmiştir.“Kamu İktisadi Teşekkülleri”; iç ve dış sermayeye armağan edilmiştir. “Lozan” onurunu yadsıyan “Sevr” alçalışlarına rastlanılmıştır.

   Cumhuriyet ve devrim bilinci halkımızda sanıldığından fazladır. Bilinmelidir ki“Kemalist” ideolojiye kendilerini adayanlar; ulusu ve ülkeyi dirlik ve esenliğe ulaştırmanın demokratik mücadelesinden geri çekilmeyeceklerdir.