BUGÜN SADECE KENDİNİZE AĞLAYIN…

Dilek ALP

Yazmakta zorlandığım yazılardır 10 Kasım yazıları… Bu güne dair duygularım acı bir kederden çok öfke ve hayal kırıklığıdır çoğu zaman. Bu günün ağırlığı çok önceden başlar ve çoğu kişi gibi 10 Kasım akşamı son bulmaz, etkisinden kurtulmam zaman alır. Etrafımdaki sahteliklerden nasibimi yeterince aldıktan sonra, bu acı günün anmasını bile herkese layık görmediğimi fark ettim son yıllarda. “Mustafa Kemal Atatürk’ü samimi olarak anlamaya gayret etmeyenlerin timsah gözyaşları dökmeye dahi hakkı yok” diye bağırasım var artık…

1981’de UNESCO Atatürk yılı ilan ettiğinde, bunun gerekçesini de belirtmişti:

‘’Atatürk, uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”

Hücrelerimde tanıyıp, O'nu tarifsiz saygı ile bu topraklara hediye edilmiş Allah'ın bir nimeti olarak kabul ediyorum. Fikirleriyle yaşadığım, hayat rotamı çizdiğim, saptığım zaman neler olabileceğini çok iyi bildiğim ve maalesef her şeye rağmen O'nu ısrarla anlamamış/öğrenememiş olup, yolundan şaşmış kişilere “YAZIK” diyerek, bunun farkında olduğum her dakikaya şükrederek geçiriyorum. Duygularımı gerçek anlamda sadece "MİNNETTARLIK" kelimesi ile ifade edebilirim. 84 yıl önce vefat etmiş, hiç görmediğim birine bu kadar büyük sevgi ile koşulsuz bağlı olmak, aileden aileye taşınan bir kültürel miras değil de nedir?

O'nu benim için ölümsüz yapan en önemli özelliği hayatı boyunca yaptığı tüm savaşlarının barışı sağlamak amaçlı, nefsi müdafaa savaşları olmasıdır. O bir “barış savaşçısıdır”. O'nun kurduğu cumhuriyetin yüz yıllık bir barış dönemini ardında bırakması ne kadar da önemli bir husustur. Ölümsüzlüğünün sebebi düşüncelerinin ölümsüz olmasıdır aslında. Ülkesinin bağımsızlık savaşını kurgulamış olmasının yanında verdiği özgürlük mücadelesi ve milli iradeye vurgu yapması da diğer bir nedendir. Her ne kadar günümüzde değersizleştirilmiş olsa da bu nedenledir ki, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözünün ağırlığı ve önemi. Anlamak isteyene, ne kadar derin bir anlamı vardır aslında… Tüm eylemlerinin merkezine aklı ve bilimi yerleştirmiş olması O'nu tam bir lider olarak dünyaya hediye etmiştir. “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” dediği için ölümsüzdür Atatürk. Nasıl bir bakış açısıdır ki, her hangi katı, baskıcı bir kural bırakmıyorum, diyerek zamana karşı fikirlerini ve ülkesinin geleceğini yenilemeyi garantilemiştir. Atatürk’ün tüm mücadelesi “insanı özgürleştirme mücadelesi” olmuştur. Bu mücadelenin vicdan ve hukuk değerleri üzerine oturmasını hedefleyerek düşüncelerinin ve rehberliğinin vefatından 84 yıl sonra bile hala geçerliliğini ve doğruluğunu korumasının sırrı budur bence…

TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURUCUSU, ÜLKESİNİN FEDAKÂR VE SADIK HİZMETKÂRI, BENZERİ OLMAYAN, İNSANLIK İDEALİNİN CANLI ÖRNEĞİ. BÜTÜN HAYATINI TÜRK MİLLETİ'NE ADAMIŞ, MİLLETİNE KENDİ RUHUNU, ATEŞİNİ VERMİŞTİR. HATIRASI VE FİKİRLERİ, MİLLETİNİN RUHUNU ATEŞLİ TUTAN, SÖNMEZ BİR MEŞ'ALE OLARAK YAŞAMAKTADIR.

Bu cümleler Şili'nin başkenti Santiago’nun en saygın semtinde bronz bir Atatürk rölyefinin üzerine yazılı metindir. Şili halkı için Atatürk daima ilham kaynağı olmuştur. Sevgili dostum, arkadaşım, Şili Kültür Bakanlığı'ndan iş ortağım Rodrigo, Türkiye ziyaretlerinden birinde Ata'nın gözlerini kapattığı Dolmabahçe Sarayı'nı görmek istedi. İspanyolca Nutuk okumuş olmasına rağmen, ne zaman Atatürk'ten bahsedilse Türk insanının göz pınarlarından akan yaşın nedenini anlayamamıştı o zamana kadar... Rodrigo'nun, Dolmabahçe Sarayı'nda, Atamın vefat ettiği yatağın başında bir süre yalnız kalmak isteyip, onunla sohbet etmesi ve kendi dininde dua okurken gözlerinden akan yaşları gördüğüm andaki duyduğum sonsuz gurur gibi... Bu duygunun tarifi asla olmadı benim için, olmayacakta…

Ölümü öldüren liderdir” sözünü çok yakıştırırım O’na. Aklı, ilimi bilimi ön plana alan devrimleri, 10 Kasım’ı bir ölüm yıldönümünden çok bir doğuş, diriliş bir umut günü olarak kabul etmeme neden olur. Belki de bugün O'nu her zamankinden daha çok anlamak zorundayız. Sürekli şikâyet etmeyi bırakmalıyız, sorumluluk almak için bahanelerden vazgeçmeliyiz, sorun değil çözüm üretmeliyiz, sadece ülkemize hizmet etmeliyiz, insanımızı sevmeliyiz, değerlerimize sahip çıkmalıyız, koşullar uygun olmasa da daima çalışmaya devam etmeliyiz, Atamızın verdiği dersleri anlamalıyız, niteliklerimizi gün yüzüne tekrar çıkarmalıyız, O’nu masalsı bir kahraman, bir şiir ve şarkıdan öteye taşıyıp damarlarımızda akan kan gibi hissetmeliyiz, işte o zaman Atamız O’nun dediği gibi ölümsüz olacaktır. O zaman biz de ölümsüz bu değerlerin bir parçası olabileceğiz. Bugün bence Atamıza değil, onun rehberliğini unuttuğumuz için kendinize ağlayın… O'nun öngörüsünden uzaklaşıp nerelere savrulduğumuza dertlenin... Kaçırdığımız fırsatlara, kaybolan gençliğimize, geleceğimize ağlayın…

Her geçen saniye artan saygı ve sevgimizin ışığında, nurlar içinde uyu ATAM...