Laik eğitimde, eğitim dinsel etkilerden uzak, bilimsel esaslara göre yapılır. Okullarda laik bir eğitim yapılabilmesi için; devletin ve toplumun laik ve demokratik bir yapıda olması lazım. Okullarda bugün akla ve bilime uygun laik bir eğitim yapılamıyorsa, bu tamimiyle, Türkiye’de ki uygulanan toplumsal, ideolojik ve politik bir programın sonucudur. Bunun somut yansımalarını eğitimin her aşamasında, sübyan mekteplerinden, üniversitelerdeki bir akademisyenin; “kadınlar ayağa kalksın” dediğinde ayağa kalkan kadın öğrencilere “Siz ne zaman kadın oldunuz” dediği çocuk tacizi, tecavüzlerinin böyle bir toplumsal eğitim ve kültürün sonucu olduğunu hepimiz bu gün görüyoruz.
Laik eğitim süreci bütün dünyada bilimin gelişmesiyle oluşmuştur. Özellikle Avrupa’da 1789 Fransız İhtilalinden sonra gelişmiştir. Bilim, gözlem yoluyla, gözleme dayanan düşünce yoluyla evrendeki tek tek olguları, bu olguları birbirine bağlayan yasaları bulmaya, böylece gelecekteki olayların da önceden bilinmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Bilimsel düşünce, bütün gerçeği tasarlamaz, en iyi bildiği şeyin bile bütünüyle gerçek olduğunu ileri sürmez. Dini düşüncelerde ve her türlü kutsal inanç sisteminde, değişmez görüşler vardır. Bunlar kesindir. Allah’ın sözlerini buyruklarını iletir. Laiklik dine karşı değildir. Tersine her türden inanç özgürlüğünü korur, var kılar. Fakat günümüzde siyasallaşan, dini eğitim sürekli olarak laikliğe ve laik eğitime karşı hareket ediyor. Laik eğitim istemeyenler ise günümüzde; okullarda dine dayalı yönetim biçimi ve bütün müfredatın dine dayalı hale getirilme çabasındalar.
Cumhuriyet Devleti esasen din ile devleti ayırmış, dini sırf bireylerin vicdanlarına, duygularına bırakmıştır. Bu tür yönetim biçimini düşünün ki 20. yy’ın karmakarışık politik atmosferinde savaştan çıkmış bütün entelektüel ve bilimsel birikimini yitirmiş bir Türkiye’de, cumhuriyet kadroları başarmıştır. İşte böyle bir atmosfer ve ruh hali içinde Köy Enstitüleri bir güneş gibi Türkiye’yi aydınlatmıştır. Bu aydınlık ortamda yazarlar, ressamlar, bilim insanları, mühendisler, her türden bilim ve sanat üreten insan ortaya çıkmıştır.
Bugünkü dünya, Ortadoğu ve gelişen politik ilişkilerin eğitimde bizi getirdiği nokta ise, bütün birikimlerimizin dağıtılması ve bilimsel olarak geriye düşmemizdir. Neredeyse laiklik hayatımızdan tamimiyle çıkarılmak üzeredir. Her tarafta dini esaslara göre bir yaşam şekli yaratılmaya çalışılıyor. Bunun sonuçları da ortaya çıkmaya başladı. Cumhuriyetin ilk yıllarında keman çalan, resim yapan, tiyatro yapan, bilimle uğraşan çocuklar yerine, bugün tacize uğrayan, tecavüze uğrayan, sokaklarda çöp ve kağıt toplayan, fabrikalarda sigortasız, sendikasız, ucuz işçi olan ki, çocuk işçi çalıştırmak yasaktır. Geldiğimiz yer demek ki bir yandan dinselleştirme, bir yandan da bütün yaşamın dağılmasıdır. Bu şartlarda laik eğitim olmaz. Bu yaşamın değişmesi lazım. Bilimsel, demokratik, laik eğitim olmadan kimse gelişmiş ve çağdaş bir ülke olarak önümüzde ki zaman diliminde Türkiye’yi göremez.