Önümüzde, 1 Mayıs kutlamaları var. İşçinin emekçinin bayramı olarak anılan bugün, aslında dünyada Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü olarak bilinir. Ülkemizde ise Emek ve Dayanışma Günü (bakın bayram tanımlaması yok) olarak kabul edilişi çok olmadı.
Böyle bir günün öncesinde yazılabilecek o kadar çok şey var ki, ama öncelik uzun yıllardır olduğu gibi gündemin ilk sırasına oturan işsizlik oluyor. Ülkemizdeki işsizlik rakamları bir yana kentimizdeki işsizler ordunun her geçen gün kalabalıklaşması umut kırıcı.
Evet, bu ordunun silahı, topu ve tankı yok ama sayısı her geçen gün çoğalıyor. Konuyu, birkaç gün önce Demokrat Kocaeli Gazetesi muhabirlerinden Süriye Çatak tek gündeme yeniden taşıdı. İyi de yaptı, çünkü 1 Mayıs öncesi bir kez daha anımsanma zorunlu bir durum.
İlimiz açısından resmi veriler ne diyor, öncelikle ona bakalım…
Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nün resmi rakamlarına göre, yılın ilk 3 ayında işsizlik oranında ciddi yükselme oldu. Türkiye genelinde yüzde 14,7 olarak açıklanan işsizlik rakamının Kocaeli’ndeki karşılığı henüz TÜİK tarafından açıklanmadı. Ancak, ‘işçi kenti’ diye anılan Kocaeli’nde ilk 3 ayda işsizlik maaşı için yapılan başvuruların sayısı, ekonomik krizin ve artan işsizliğin boyutları hakkında bilgi veriyor.
Kurumun kayıtlarında, ilk 3 ayda 20 bin 485 kişinin işsizlik maaşı için başvuruda bulunduğu görülüyor. Ancak, bu başvuru sahiplerinden gerekli koşulları taşıyan sadece 8 bin 37 kişi maaş alabilmiş.
Kabaca bakıldığında, işsizlik maaşı için başvuranların 20 binin üzerinde olması, işten çıkartılan işçilerin sayısı hakkında da bilgi vermeye yetiyor. Anlayacağınız, işten çıkartmalar yoğun ve sadece ilimiz için on binlerle ifade edilen noktalara gelmiş durumda.
Çünkü, anılan haberde de yer aldığı üzere, SGK, işten çıkartılan işçilerin net sayısını henüz çıkartmış değil. Çünkü, sistem verileri 2 ay geriden alıyor. Oysa, aktüel durumda, işsizlik ödeneğini bilmeyen ve bunu hak edecek kadar primleri olmayan işsizlerin sayısına bağlı olarak gerçek krizin hangi boyutta olduğunu anlamak mümkün.
Hal böyleyken, neden bu duruma gelindiğini kısaca özetlemek gerek…
Kent açısından çok fazla öne çıkmasa da, yatırım alanlarının giderek daralması, yerli ve yabancı yatırımcıların ülkedeki ekonomik, siyasi ve demografik yapıya güvensizliğinin artması sonucu yeni yatırımlar yapmaya yanaşmaması, yerli sermayenin daha az kişi ve daha fazla işgücüyle üretim anlayışında ısrarcı olması, işçi maliyetini minimize ederek kar oranını artırıcı üretim anlayışının dayatılması ve tabi ki işçi sınıfının örgütsüzlüğü. Örgütlü kesiminin çatısına sığındığı sendikaların da gerçek sınıf ve kitle sendikacılığı yerine siyasal iktidara eklemli ücret sendikacılığına sıkışmışlığı.
Bu kadar gerekçeyi yan yana koyduğunuzda ya da alt alta sıraladığınızda, aktüel olarak sözü edilen işsizlik rakamlarının kaçınılmaz olduğu da net olarak anlaşılacaktır.
Silahız, topsuz ve tanksız bir ordu yaratılması için bu kadar neden yeterli değil mi ?
Peki, gittikçe üretimden uzaklaşan ülke ve kent ekonomisi bu durumu nasıl telafi edecek ya da değiştirecek ?
Uzun vadeye yayılı bir ekonomik kalkınma programlaması yapılmadan bu işin içinden çıkılamayacağı gerçektir. Bunun için de ‘piyasacılık’ ya da ‘kuralsız serbestlik’ yerine denetlenebilir planlı bir ekonomik model hayata geçirilmelidir.
Kamunun, ekonomideki rolü yeniden keşfedilmeli ve etkin bir rol üstlenilmesi sağlanmalıdır.
Kentin üretim yapan ve istihdam yaratarak günlük ekonomik yaşama hareketlilik kazandıran Kamu İktisadi teşekkülleri (KİT) kapsamındaki fabrikaların sağladığı olumlu katkının yaşandığı yılları anımsayanlar bilecektir, ‘işçi kenti’ denilince akla Kocaeli gelirdi.
Bundan vazgeçen piyasacı ve işbirlikçi anlayışın temsilcisi genel ve yerel iktidarların Kocaeli için biçtiği ‘turizm kenti’, ‘ticaret kenti’ ve ‘liman kenti’ kimliği yoksulluk ve işsizliği artırmıştır.
Bunu görmeyen gözlere bir kez daha haykırmak, ‘’Ben de, silahı, topu ve tankı olmayan bir ordunun neferi olmayacağım’ kararlılığını sergilemek ve anlatmak için
1 Mayıs önemli bir fırsattır.