Her gün, her dakika, her saniye bir skandal bekleyerek yaşıyoruz.
Hafta başı üç bin kişinin dinlendiği iddiası güne bomba gibi düştü.
Başbakanın odasına bile dinleme cihazı böcek yerleştirilen bir ülkede yaşıyoruz.
Böceği yerleştirenler hakkında ise henüz yeterli bir bilgiye sahip değiliz.
Bir yanda kanunsuz dinlemeler canımızı sıkarken “acaba ben dinleniyor muyum” paranoyası var.
Diğer yanda ise dinlemeler, yolsuzluklar, yenen rüşvetler, hırsızlıkları basındaki kirli ittifakları ortaya döküldüğü için seviniyoruz.
Lağım çukurunun derinliği henüz bilinmiyor.
Bu kirli çukur siyasetçileri, iş adamlarını, medyanın rezil olmasına yetmedi.
Her gün birisinin ortaya dökülen ayıplı durumu ile güne başlıyoruz.
At iziyle it izi birbirine karışmış durumda.
Siyaset kadrosundan gazetecilik kontenjanları işe yaramıyor.
Kavga büyüdükçe hiç kimse bir diğerini tanımıyor.
Böyle bir süreçte seçime giriyoruz.
Kasetler üzerinde siyaseti dizayn etme alışkanlığı bu güne mahsus bir konu değil.
Geçmişte CHP eski lideri Deniz Baykal’a yönelik kasetler servis edilince başbakan Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri hafızalardan silinmiş değil.
Aynı durum MHP’li vekillere yönelik tertip edilmişti.
Üstelik özel hayatlarına yönelik kaset ve görüntüler seçim meydanlarında siyasi malzeme olarak kullanıldı.
Başbakan Tayyip Erdoğan geçmişte yasadışı elde edilen o görüntülerin üzerine gitmiş olsaydı, siyasi malzeme olarak kullanmasaydı bugün mağdur olma ihtimali olabilirdi.
Demek ki bu işler etme bulma dünyası.
Başkasının özel yaşamını siyaset malzemesi yaparsanız aynı durum sizin başınıza da gelir.