Ne oluyor, nasıl oluyor, neler oluyor derken birgün daha bitiyor.. Umutlar, anahtarlar, kapılar, yollar ve şu ah bir bitmeyen bitmeyen şarkılara karışmış rüzgârlar inceden inceye alıyor tüm iğneli dünleri. Velhasıl dünü bugüne harmanlayan rüzgârın bir dalgasına selam eden yanımız yine boş durmuyor.. Rüzgârın uğultusunda cenk eden ekim yaprakları ve maviye karışmış rüzgârın hoyrat dalgalarını sarmayın gitsin. Limanı kahrı kül eden bu kin, kimi mesud edebilsin gülendama dostu dağ etsin ? Dalgalara karışmış kırık camlar, nasıl vuruyor nasıl pareliyor akıl almıyor. Bir yandan gökyüzü çarpıyor gerçekleri bir yandan rüzgârın kudreti alabora ediyor mavinin benliğini. İş bu ya, mavi de pek bir sihirli aldığını geri vermiyor. Hangi renk olursa olsun, hangi damla olursa olsun ya seve seve ya söve söve mavi ediyor aldıklarını. Düşen yağmur taneleri acılar imiş öyle dedi durdu kimileri. Ne bitmez bir acıymış, toprak gibi aldığını vermez oldu zemheri..
Toprağın yağmur ile olan dostluğunu ebedi ezeli budur Ademden-Havvadan, insanoğlu kaç yaşında olursa olsun çocuk gibi inim inim inliyor gidenin ardından. Kanadı kırılmış kuş diyor kendine, oysa kuşu kafese hapsederken kırık kanadın acısını gözü görmüyor." Evvele toprak efendi alıyor çocukluğumuzu" dedikleri doğrumu ki ey güzel yanım? Kaç beden çürüdü gitti kırık canından, öncelerimisin diye sorar insan bazan kendi kendine.. Yaşı evvela başı geçmiş, yahut 30 yaşlı ayılanlar olur feneri geçmiş derinliklere..
Sonra yine gelir mi sanırsın mavi?
Ne diyordu o kılıcı kınından daha mert kalkan:
"Mavi gibi olacak hakkını vereceksin bu hayattan,
Gelen gitmeyecek
Yakmaya çalışan yangısını unutacak sen olacak
Kül eden ettiği limanın rüzgârının vurduğu her bir tokatta kendi küllerinde kalakalacak,
Boğulacak çok kere de yorulacak belki ama insanca yaşayacak.."
İnsan kelimesinin toplam ettiği 5 harfin altında yatan, o olgun diye nitelendirilen adı yaşatacak yanımıza selam ederim. Ah ne olurdu geride kalan nankörlükler, bozuk bir saatin erdemliği taşısa idi. Bozuk bir saatin niceliğini gösterebileceği 2 doğruyu söyleyebilselerdi ki 2 doğrunun 40 yalanı silebileceğini idraki akıl edebilselerdi. Velhasıl, insanın insanca yaşamasının, insanın insana insan gibi tarlaya atılan buğdayın patos zamanı gibi tekrar toprağa verimi kazandırabileceğini görebilseydi bu insanlık.. Mevsimsiz çiçek açılmayacağının, çok verilen suda tükeneceği az verilen suda biteceği değilde, kararıncayı yakalayacağı günü doğru gösterince pusulası işte o zaman yanlış demir alınan vakti anlayabilecek.
Canım Nazım'a selam ettiğimiz günlerin sayısı arttı farkındamıyız bilmem.. Rahmet ona ışıklar ona olsun, "Yaşamak tek ve hür bir orman gibi kardeşçesine.."