Şu mağdur edebiyatından bıktık artık.
13 yıldır iktidar koltuğunda oturup halen daha mağduriyet söyleminin arkasına gizlenmek iyiye alamet değil.
Bu ülkenin en mağdurları işsizler, yoksullar, dar gelirli yurttaşlar, geçim sıkıntısı yaşayan vatandaşlardır.
Şu mağdur edebiyatını duyunca aklıma Çukurova’da yaşanmış bir öykü geldi.
Tabi ki her öykünün bir yaşanmışlığı vardır.
Nasıl ki, Fakir Baykurt’un İnce Memed’i yaşandıysa bu öyküde benzer taraflar var.
Çukurova’ya çalışmak üzere gelen Güneydoğulu ırgatlar sıcak kızgın güneşin altında kazma sallar, boğaz tokluğuna çalışırlar.
Irgatın olduğu yerde ağa eksik olmaz.
Uçsuz bucaksız topraklarda kızgın güneşin altında çalışan ırgatlar ovanın ortasında bir ses duyar, “öldüm Allah, yandım Allah” biraz daha yaklaşırlar çardağın altında bir adam soğuk ayranı yudumlar.
Her ayran yudumlamasında yüksek sesle “Yandım Allah, öldüm Allah” diye bağırır...
Bu durum tarlada çalışan ırgatlar tarafından şaşkınlıkla izlenir.
“Bu adama ne oluyor sıcağın altında, uçsuz bucaksız topraklarda susuz kazma sallayan biz, serinde çardağın altında soğuk ayranını içen o” derler.
Bu duruma öfkelenen işçilerden bir tanesi ağanın çardağının önüne yaklaşır “kalk ulan biraz da biz ölelim” der...!
Şimdi bu ülkede yaşanan onca trajikomik durumlar hiç değişmiyor.
Mal varlıklarını açıklamayan siyasetçiler, haklarında dava açılamayan yöneticiler hep kendilerini mağdur göstermeyi sürdürüyor.
Halkın çok fazla bilmediği gerçekler var.
Seçim meydanlarında havaya savrulan milyonlarca liranın kaynağı nereden olduğu açıklanmalı...!
Eğer siyasetin finansmanı denetim altına alınmazsa korkarım bugünleri bile arar hale geliriz.
Bütün bunlar seçimin rengi demokrasinin erdemi diyebilirsiniz.
Ancak seçimlerde haksız rekabet var.
Seçimlere 20 siyasi parti katılıyor bunların içerisinde gazete ve televizyonlarda yer alan parti sayısı 5 taneyi geçmiyor.
Diğer partilerde para ve kaynak olmadığı için vatandaşa ulaşma şansları yok.
Böyle haksız siyasi rekabet elbette vicdan sahibi insanları rahatsız eder.
Bu şartlar altında pazar günü seçimlere gideceğiz.
Kedilere ve sandık farelerine çok dikkat etmek gerekir.
Geleceğimizi ve umutlarımızı hiç kimsenin çalmasına izin vermeyelim.
Herşeyi seçimlere bağlamak doğru bir yaklaşım değil.
Çünkü sandık tüm sorunların çözümü değil.
Sandıktan ne çıkarsa çıksın demokrasi ve özgürlük mücadelesi devam edecek.
Örgütlü toplum olmadığımız sürece hep kaybeden taraf oluruz.
Artık kaybedecek ne gücümüz ne de zamanımız var!
Hem oyumuzu kullanacağız hem de sandıklara sahip çıkacağız.
O zaman ancak bilinçli ve duyarlı yurttaş olmuş oluruz.