İnsanların yüzlerine bakarak hangi coğrafyamızın nasıl birileri olduklarını ve ne iş yaptıklarını az buçuk anlayabiliriz biraz tecrübe bilgi ve en önemlisi biraz merak anlamamız da lazım birlikte yaşamak için çok önemlidir iki gün önce bir lokantada lokanta dediysem öyle çok lüks bir yer değil garibanların gittiği üç kap yemeğin 40 TL olduğu bir yerde karşımda yemek yiyen birini gözüme kestirdim 50 yaşın üzerindeydi avurtları çökmüş gözlerinin rengi bozulmuş sırt kemikleri dışarı fırlamış iskelete dönmüş bir adam verem olduğu her halinden belliydi üstünde rengi solmuş haşatı çıkmış bir takım elbise eski gömleğinin üstünde eğreti duran kırmızı bir kıravat yüzünün kimi yerlerindeki sakal artıkları bana bu adama söyle bir daha adam gibi tıraş olsun der gibiydiler sık sık bana delice bakışlarını unutmuş değilim sohbete başladık yoksulluk ve acılar içinde geçen hayatını bir nefeste anlattı bana benim gibi hastalık hastası biri bana koçun ya da herhangi bir dolar milyarderinin oğlu rastlayacak değil ya nerde deli hayatın sopasını yemiş isyan etmiş arsız olmuş nursuzluğa girmiş gibiler varsa onlar buluyorlar bundan dolayı gerçekten çok mutluyum çünkü onlar halkımın insanları hepsi de duygulu ve duyarlı kimselerdir fakirliklerini sorun bile etmiyorum çünkü dünyanın en fakir halklarından biri de benim halkımdır hem fakiriz hemde cahiliz bu bizi yönetenlerin suçu yani hiçbirimiz her günümüz güllük gülistanlık bahar bahçe olsun demiyoruz derdimiz insanca yaşamak ülkemin zenginliği bu anlamda beş yüz milyon insanı besler ama ne yazık ki 84 milyona yetmiyor çünkü dünya emperyalistleri ve onun yerli iş birlikçileri buna müsade etmiyorlar hayat acısıyla tatlısıyla iyisiyle kötüsüyle güzel ve çirkiniyle hayattır mutluluğun tek bir tarifi yok felsefe dedim ya sevgili okurlar doğar doğmaz hemen yaşlanmaya başlıyoruz ve de ölmeye varlığımız evrende küçük bir nokta ömrümüz an meselesi bir şeyleri öğrenmeye kimi şeyleri yaşamaya başlarken bir de bakıyoruz hastalanmışız ölüm döşeğindeyiz bu anlamda yüz yıl yaşamak da bir 1 yıl yaşamak da dün Gebze meydanında yaşlı bir adam kendisiyle ilgilenmeyen çocuklarını şikayet etti bana ne yazık ki her gün böyle bir sürü insanla karşılaşıyorum ekilen her tohum özüne dönüşmüyor kimi tohumlar maalesef ayrık otuna dönüşüyorlar bu anlamda iki örnek vermek istiyorum televizyonlarda görmüş olanlar bilirler dünyanın en büyük Ernesto Che Guevara’nın oğlu bir dönem Türkiye’ye gelmişti babasıyla en küçük bir benzerliği yoktu o dünyanın tanıdığı en büyük devrimciydi ama oğlu kaplumbağa gibi bir çocuktu Yılmaz Güney’in oğlu da öyle ama bunun sebebi kesinlikle eğitim ve özgürlüktür bizim ülkemizde doğan çocukları doğar doğmaz önce aile sonra da toplum baskılıyor özgürlüğün olmadığı hiçbir yerde Özgür çocuklar olmaz Bir insan kendini sevmiyor ve sevdiremiyorsa orada mutlaka çık önemli sorunlar vardır olgunlaşmanın en önemli göstergesi sevmeyi ve sevilmeyi bilmektir felsefeye gelince müzikle satranç nasıl sevgiliyseler bilim felsefe ve sanatta sevgilidirler insanın evrenin ortaya çıkmasını ve insanın doğada var olan şeylerle olan ilişkisini anlatır felsefe Nietzche insanın bir eğitimcisinin olması ve ona bakmayı düşünmeyi okumayı öğretmesi gerekir diyor bir de fikri inancı ve bir değer ölçüsü olmayan hiçbir insan mutlu olamaz şu her şeyi eleştiren her şeye karşı çıkan insanların mutsuzluğu bu agresif yapılarından dolayıdır Goethenin genç Wertherin acıları isimli romanının başkahramanı içinde bulunduğu toplumun gelenek göreneklerini ve ahlak anlayışını kabul etmez ve ona karşı çıkar bu yüzden de toplum tarafından dışlanır çektiği acıların sebebi de budur bir akşam asillerin verdiği bir yemeğe katılır oradakiler kendisini içlerine almazlar kırsal bir bölgede dolaşırken bir çobanla tanışır çoban evine götürür çobandan gördüğü sevgi onun mutsuzluğunu giderir uzun bir öyküdür bu yaşlı adama dönersek daha çok konuşmak isterdim yüreği öyle acıyla doluydu ki onu daha fazla rahatsız edip acı çekmesine sebep olurum diye konuşamadım