BİR ROMAN BİR YAZAR

Tuncer Altunbulak

Hayat sadece sıradan insanın yaşadığı gibi yemekten, içmekten, çalışmaktan ve servet edinmekten ibaret değil. Romantik bir ruhla güneşin doğuşunu, batışını, gecenin gündüze dönüşmesinde ki o anların manasını, tan ağarmasının gizemini çözmeye çalışmakta hayattan sayılır. Mesela sevmek, sevilmek, arzulanmak, delice birine aşık olmakta hayattandır. Biraz romantik olmak yağmurlu bir havada bir deniz sahilinde derin derin düşüncelere dalıp ağır ağır yürümek , ağlayan bir bebeğin bağrımıza basmak onu güldürmek, halden dilden düşmüş sokaklarda kalmış bir fahişenin halini hatırını sormak, onun neden o hallere düştüğünü sorgulamakta hayattandır. Kedilerin, köpeklerin, aslanların ve ceylanların kendi aralarında flört ettiklerini ve yılanların, akreplerin sevişmelerini gördünüz mü? İzleyiniz, görün bu canlıların birbirlerine çoğu insandan daha nazik, sevecen davrandıklarını göreceksiniz.

İki gün önce bir parkta bir gözü akmış bir kuş gördüm. Zalim insanlığını bitirmiş bir avcı dom dom kurşunuyla akıtmıştı küçücük yavrunun gözünü… Onun da gözü kör olur inşallah. Bugün böyle yaşamdan bazı kesitler yazmaya çalışacağım, becerebilirsem. Arkadaşlarım ve bazı öğretmen dostlarım makale yazmayla sınırlı kalma başka şeyler yaz diyorlar. İki gün önce bir dostumu ziyarete gittiğim köyde elli sayfalık bir öykü karaladım.(Bir Yazar Bir Roman) Yazmak göründüğü gibi kolay değildir. İki yılını verip yazdığı roman satılmayan bir yazar işportacılık yapan bir dostundan yardım ister. Bir çanta dolu romanı birlikte alır büyük bir kalabalığın olduğu bir meydana giderler. İşportacı eline aldığı bir romanı insanlara göstererek “Fiyatı… Ama insanlar okusun diye veriyoruz” diye seslenir… Kimse aldırış etmez. Bir tane bile satamazlar. Bu defa yazar o kalabalığa “Ben bu romanı kaç yılda yazdım biliyor musunuz? Yılların emeği var bu kitabın sayfalarında. Bu kitabı almayarak sadece emeğimi hiçe saymadınız hayallerimi de yıktınız. Ne zorluklarla bastırdım ben bu romanı” sonra torbada ki romanların hepsini denize döker. “Siz okumuyorsunuz bari balıklar ve martılar okusun” diye insanlara intizar eder. Yanına gelen yaşlı bir adam “Çabuk git buradan, deli diye seni tımarhaneye götürürler” Öykümün böyle bir konusu var.

Ülkemin bütün sorunlarının çözümü bu öykünün içindedir. Zaman zaman kendi kendime “ne için yazıyorsun? Seni buna mecbur eden nedir?” diye soruyorum. Birkaç nedeninden biri yazarak içimde birikmiş dertlerimi, acılarımı dışa vuruyorum. İnsanlara ulaşıyorum, edebiyat böyle bir şey. İçten gelen bir şey. Hayata meydan okuma gibi bir şey. Yazmamada ki en önemli sebep gönül insanı olmaktır. İnsan olmak , iyi insan olmak, insanlaşmak kolay değil. Çok önemsediğim Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Neyzen Tevfik ve Hayyam gibi Mevlana gibi gönül ve sevgi insanı olmak çok daha zordur.

Hep bana hep bana demekle gönül insanı olunmuyor. Ekmeği, suyu, sevgiyi paylaşacaksınız. Acı çekmeyi, gönül almayı ve devamlı vermeyi becereceksiniz. Fatih Sultan Mehmet kendisini sevenlere “insanlara Allah’ın soracağı soruları sormayın aç olup olmadıklarını sorun.”

Mevlana sessizliğini şöyle anlatır… “Suskunluğum asaletimdendir, yoksa her lafa verecek bir cevabım vardır. Lakin lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.