Yunus Emre’nin dilime pelesenk olan dizelerinden biri de “bir ben vardır bende, benden içeru”
Hepimizin içinde bizden ayrı düşen, itiraz eden, küsen, darılan, kızan, uyaran bir ‘ben’i daha vardır. Muhalif bir varlıktır çoğu zaman.
Hazır paralel kelimesi bu kadar revaçta iken, bana çoğu vakit muhalif olan bu yapıya, ben de paralel adı koydum.
Mesela, şimdi mantığım yani ‘ben’ diyor ki, “Nurdan siyasi konulara bulaşma, bulanık sularda yüzme. Zaten anlamazsın siyasetten falan, başını belaya sokma. Ne geliyorsa başına paralel yapından dolayı geliyor, yapma. En kolay yol “görmedim, duymadım, bilmiyorum” formülüdür. Daha da faydalısı, kim güçlüyse ondan yana meyletmektir. Bak birçok kişi bunu yapıyor, üstelik çok da yakından tanık olduğun olaylar yaşadın. Daha akıllanmadın mı?”
İçimdeki paralel de diyor ki “hukuken neler olup bittiğini bilmesen de vicdan ve adalet diye bir şey var. Bırak herkes bildiği gibi yaşasın, hem sen kendi doğrularını yazmazsan, sen olamazsın.”
Ergenekon tutuklamaları ne zaman yapılmaya başladı tam hatırlamıyorum. Peş peşe gelen operasyonlar, iddialar yıllarca devam etti. Türkiye’nin tozu dumanına katılmıştı. Televizyon haberlerinde, gazetelerde, köşe yazılarında, tartışma programlarında akıl almaz iddialar; CD’ler, fotoğraflar, gözaltına alınanların konuyla ilgisiz özel hayatları, hapishanede ölenler, intihar eden anlı şanlı askerler, kozmik odaların araması, suikast söylentileri, gazeteci, asker, yazar, genelkurmay başkanı da dâhil çok sayıda insanın tutuklanması vs.vs.
Ağlayanlar, isyan edenler, beddualar bir birine karışmış bir kıyamet yaşıyorduk. Üst düzey birisi de olanları“ Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diye açıklamıştı. Türkiye’yi bağırsak diye düşünsek, geri kalanı da, o dönemde tutuklananlar, iddia ettikleri yapılanmalardı herhalde.
Tutuklananlar terör örgütü üyesiydi, camileri bile bombalayacaklardı. Toprakların altından büyük büyük silahlar çıkarıyorlardı. Kalbim bütün bunlara inanacak olsaydı, Türkiye’de kan gövdeyi götürecekti de sağ olsun hükümetimiz bizi bu azılı teröristlerden kurtardı, diyecektim.
Onca televizyona, siyasiye, gazeteciye rağmen yapılan tutuklamaların doğru olduğuna inanamadım, inandıramadılar. Hatta şüphelerim öyle dallanıp budaklanmıştı ki, bunlardan biri de, “PKK’yı yasal zemine oturtmak için, birileri Türkiye’de alan temizliği yapıyor ” düşüncesiydi.
Bir yıldır ise, hükümetin dilinden düşürmediği ve çok ağır suçlamalar yönelttiği Paralel yapı iddiasıyla operasyonlar yapılıyor.
Ancak, nasıl ki Ergenekon sürecinde yapılan operasyonlar vicdanımı rahatsız etmişse, Paralel yapı diye adlandırılan operasyonlardan da aynı rahatsızlığı duyuyorum. Operasyonlar, her ne kadar hukuk zeminine oturtularak yapılsa da vicdanım maalesef ikna olmuyor. Bir yıldır hükümetin söylemleri ve kullandığı üslup da, paralel yapı ile ilgili iddiaları, vicdanlarımızda hukuk zemininden uzaklaştırıp siyasal bir zemine oturttu.
Bununla birlikte, bana ilginç gelen başka bir şey, Ergenekon operasyonları döneminde uygulanan taktiklerin, suç istinatların, siyasi söylemlerin bu operasyonla çok benzerlik oluşturması. Acaba diyorum, Ergenekon ve paralele operasyonlarını yapan, yaptıran tek bir üst akıl mı var?
İnsan fazla film izleyip, iyi okuyucu olunca ince senaryolar da aklına gelmiyor değil.
‘Suç ve delil uydurarak algı yaratma’ iddiasıyla senaristler gözaltına alındı ya, en çok da buna takıldım. Böyle bir sebeple, bütün senaristler, hatta roman-hikâye yazarları bile gözaltına alınabilir. Çünkü hepsi suç ve delil uydurarak okuyucu ve izleyici de algı yaratır, işlerinin doğası budur.
Hakikaten çok tuhaf. Yıllardır benzer durumları görünce, muhalif herkes, herhangi bir nedenle gözaltına alınabilir, ona zarar verilebilir korkusu gittikçe derinlere yerleşiyor.
Türkiye’de fikir özgürlüğü büyük yara aldı, sonu nereye varacak merak ediyorum.